dağınıktı,
meçli kumral saçları.
etrafta,
arsız bahar pamukçukları.
eliyle hafifçe düzeltti,
meçli saçlarını.
aylardan mart idi,
yıl ise,
bindokuzyüz seksenbir.
solmuş fotoğrafta,
Fuat bir,
iki Erto,
kimse duyamaz
ben duyarım,
zamanın ötesinden gelen
o gizemli fısıltıyı.
kimse koklayamaz,
ben koklarım
ölüm,
son değil de
başlangıçsa eğer.
düşme pahası
acele inilmeye değer.
yeniden doğuşa
Veysel
Yakup
Ömer,
nesilleri tükenen
üç yaşlı şahindiler.
helalleştiler.
görüyorsunuz işte
dostlar.
sarhoş olup
öpemedim yanaklarınızdan.
izninizle dostlar
izninizle,
titrek mavi ışıkların
yansıdığı
ölgün denizde,
seninle olmak vardı.
ve dalmak
ışıltılı suların derinliklerine.
mordu
beyazdı,
campanulaydı adı.
gözlerinin içi gülen adam
şefkatle
avuçlarının arasına aldı
ne güzel bir geceydi,
aylardan haziran.
elleri ellerimizde,
yanı başımızdaydı Engin.
ve zaman zaman
dalıp giden bakışlar..
elli yaştan sonra,
çocuklaştık ne de olsa.
o halde,
ben de varım,
sokaklarda her oyuna.
yakantop,
Üstat; birbirinden güzel bu yapıtları, sanal alemin gizeminden kurtarıp yapraklar üzerinde ölümsüzleştirmeyi hiç düşündünüz mü? .. Sözcükler, mısralarınızda can bularak adeta vals yapıyor...Piştiğiniz, mısralarınızda açıkça görülüyor. Hatta, hatta yanıyorsunuz! .. Bence adınız artık Türk Edebiyatı ...