Edebiyatsever dostlarımızın dikkatine!
Hayal Dergisi'nin 18. Sayısı Yaysat Bayilerine ulaşmıştır.
İçerik:
3 Ahmet Say - Müzik ve Politika
dölümüz uluyor
en çok da beşiğimiz
hangi yangında telef oldu kuşlar
sorduk mu hiç
eşkıyaya nasıl direnilir bilmem
ağladığımı görmediniz hiç
kendimi uğurlayıştı benimki
yakıcı hüzün
salkım saçak bir mezata terk ettim
bin yıllık sofasına uzanmış
tülünün minesinde
dalgın o kadın
adı
mohikan
şu acayip tutkumdan
sanırım hiç söz etmedim size
insan biriktiririm ben!
olsaydı bir yolu eğer
neler yapmazdım neler
-göksel düzenleyici Planet–X’le randevum var
“milyon yılın gezegeni”
Maya’ya konuktu
—Aydın Afacan’a
sessizce kanayan gülünüzü dinledim
engin bir hayale dönüşmüştü renginiz
kum lehçesiyle gök küreden ağan dillerin
Günlük yaşamlarımızdaki tekdüzelik, kanımca sanatın yeterince filizlenememesinin en önemli sebeplerinden biri. Aslına bakarsanız her devirde böyleydi. Ancak tarih boyunca savaş, baskılar, zulüm ve genelde felaket olgusu insanın dünyasını derinden sarsmakla birlikte, yarattığı doğal tepkiler sayesinde sanat toprağına yeni tohumlar atıyor ve yepyeni akımların doğmasına neden oluyordu.
Bugün de değişen pek bir şey yok. Ancak şimdilerde sorunumuz daha büyük. İletişim olanakları artıyor ve olağanüstü hızlanıyor. Böylece sanatsal ürün; üzerinde fazlaca düşünülmeksizin, süratle tüketiliyor. Gelişmelere paralel olarak, düşünsel dünyamızda da bir tür kısırlaşma ve “aynılaşma” tehlikesi ile karşılaşıyoruz. Benzer kalıplarda yaşamaya başlıyor ve kendimizi benzer düşünceler içerisinde buluyoruz. Bilgiyi bir yerden alıp süratle başka bir yere aktarırken yaratıcılığımızı beslemekten uzak düşüyor ve yoksun kalıyoruz. Hayaller bile adeta birbirinin kopyası oluyor. Sonuçta alelade bir zincirin halkalarına dönüşüyoruz. Daha da ileri giderek, “hızlı düşünme-hızlı iletişim-hızlı üretim ve hızlı tüketim” sürecinde sanat dilinin bütün olanaklarının artık yeterince kullanılmadığını görüyoruz. Gücünü dilden alan yazın sanatında ise, ne yazık ki, bu sorun daha da belirgin hale geliyor.
Fotoğrafa biraz da dil açısından bakalım. Toplumsal ölçekte dilin ortak olması aranılan bir özelliktir. Anlamda buluşmayı sağlar. Dil, kişiler ve kitleler arasındaki iletişimsizlik duvarını ortadan kaldırır. Ancak tam burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Acelecilik ve hızlı üretim kaygısından dolayı ortak kullanım alanı daralmışsa ve o alan zenginliğini yitirmişse eğer; işte o zaman dil, bağdaşık (homojen) ve kısır bir malzemeye dönüşebilir. Derinliği, çeşitliliği kaybolur; sıradanlaşır, aynılaşır ve sonuçta yazarı da kısıtlar hale gelir. Böyle bir durumda, sanat toprağı verimli olmaktan çıkar.
yanıtsız sualler sorumlusu
bir duruşum var hayata dair
dil döner
dil yanar
-zarfı belirleyen mazruf; mazrufu belirleyen ise zaman…N.E.
sevemedim merkezi
katrana bulanıyordu çeperler
sığılmazdı böyle yerküreye
Sevda Kenti'nin Öyküsü’nü dinlemek ister misin?
İstersen son şiirime bir göz at… Sevgilerle.
şiirinizde yorgun ve sarhoş bir yaprak gördüm onu aldım ırgat'a verdim...
bu sitede ender şiir yazanlardansınız..
saygı sevgi