Son yazısında Ayşe Keskin şöyle diyordu;
“Filmin en dramatik yanıydı, başı başla yarılan çocukların çığlıkları…”
Türkiye'yi derinden sarsan bu olayı, yine derinlemesine incelemek lazım. Dün gece SKY TV'de Nihat Genç'in değerlendirmelerini izledim. Doğru bir analiz yapıyordu. Bir gece önce Leyla Umar'ı da dikkatle dinledim. O da haklıydı...
düşünce
boşlukta akan ırmak
suda inceliyor insan
silinme zamanı yalnızlığın
ruhla fikrin uzlaştığı an
şeffaf bir aşk sunuyorum sana
teninde ırmaklar akan
karanfil kokusu bırakıyorum
kadın gibi kadınca yürürken içinden
sıcaklığımdır ruhunu derinden yakan
aynı potada karılır ruhlar
ikiz suretinde ceberutlaşır hayat
ırmağın yağmurla yüzleşmesi gibi
sarsıcı ve derin
hangi iklimdir kurbanı diri tutan
akışına bırakmalı geceyi
akarına
aşkı yazmalı
yeşertmeli dünyayı
girmeli yepyeni bir âleme
uzaktan gelip
kıyılarıma vuran rüzgâr!
acının kokusunu alıyorum
beşerin hikâyesini
kemirgen sevdasını insanın
“kadından ve nehirden ancak aşkla geçilir”*
şiirlerde guslettim dün gece
şarkılarda raks
ruhumdu bedeninde köpüren
sevgimin aksi gözlerinde
tahminimden kızıldı savaşlar
gençlik solan bir gül goncası
ve savunmasız
gerçek değildi rüyalar
ama büyüleyici
Sevda Kenti'nin Öyküsü’nü dinlemek ister misin?
İstersen son şiirime bir göz at… Sevgilerle.
şiirinizde yorgun ve sarhoş bir yaprak gördüm onu aldım ırgat'a verdim...
bu sitede ender şiir yazanlardansınız..
saygı sevgi