(bir tutkudur yazmak…)
uçurum bir yalnızlıkta yazmak
sevgiliye adanmış vakitlerde...
artık bir konuğum benliğime
- Emin Akdamar’a,
“daha ne bekliyorsun, yazsana “
dedi bir gün
“kim ola ki bu adam? ”
dedim…
goncalar dökülüyor ketumiyetinden bekâretin
iğfal dayanılmaz boyutta
pazaryerinde çığlık var
melekler ağlıyor omuz başlarımda
hayra yoruyorum
ileri gidiyor mevsim saatleri
aç gözlü rüzgarlar yutuyor sevdiklerimizi
orda bir yerde bekliyor sonsuzluk
kapı duvar
içim kale
kovuğundan baktı her biri
biri diğerinden yaralı
bilmezdi hiçbiri içimizin ne dediğini
her gördüğü tepeyi dağ sandı kimi!
düşperest ürkek ya da cesur
bir yüreği vardı bahar konmaz
kervan geçmez kuş uçmaz
kalın taştan duvarlı zindanlarda yaşardı
duymadı hayat şakırtısı
silah kuşanmadı hiç
paylaşımsız mekânlar gıyabında ağladık
ıskalanan hedeflere biçildi kefen
yoktu bir yurt yuva
zamanı meçhul iğfallerin resmiydi ayrılık
mızrak çekerdi yangınlar göğe
kırılır
ezilir
paralanırız içimizde
sar ruhumu ey sevgi!
aydınlat düşümü
Çok özel bir armağan hazırlamışsın bana sevgili Abir….
Hatırlanmak tarifi imkansız, anlatılmaz güzel bir duygu. Şarap gibi yıllanarak değerlendiğim doğru mu bilemem ama sen her ne kadar kabul etmesen de artık yaşlanıyorum. Duygular eskimiyor; aksine keskinleşiyor, güçleniyor ancak ben gün geçtikçe uzatmaları oynadığımı hissediyorum….
Oldum olası yaş günlerini, törenleri, özel günleri sevmem. Her nedense içimi bir hüzün kaplar. Bunun yaşla bir ilgisi de yok üstelik. Gençliğimde de böyleydim. Bayramların, yılbaşlarının, doğum günlerinin en yalnız insanı daima ben olurdum…
Bugün ise özellikle kızım uzaklarda iken, yalnızlığımı paylaşan eşimle her zamankinden hüzünlü başladım güne. Hayatımı gözden geçirdim. İçimde o hiç tükenmeyen sevgileri ve dostlarımı düşündüm. Yeryüzünde acı çeken onca insanı düşünüp bir yandan halime şükrederken bir yandan da yüreğim ezildi. Sonra 9.15’de kapım çalındı ve 25 yıllık bir dostu buldum karşımda. Elinde, adını bilemediğimiz çok güzel, kırmızı ve güle benzer bir çiçek vardı. Saksıdaydı. Bu demekti ki, benimle uzun süre yaşayabilecekti. Sarıldık birbirimize ve yüreğim ısınmaya başladı birden. O sırada Sevgili Çağıl Ener’den bir kargo ulaştı evime. Kütüphanemi zenginleştirecek bir sürü kitap göndermişti. Ve Kelaynak kupası! ...Zamanlaması harikaydı yine...
karanlık saatlere yakıldı kandil
sustu ölüm uğursuz pervanede
yükselirken canhıraş feryat ve sessizlik
söndü gök kubbe yas tutarak o yerde
düşünceli “son” karanlığı izlerken
Sevda Kenti'nin Öyküsü’nü dinlemek ister misin?
İstersen son şiirime bir göz at… Sevgilerle.
şiirinizde yorgun ve sarhoş bir yaprak gördüm onu aldım ırgat'a verdim...
bu sitede ender şiir yazanlardansınız..
saygı sevgi