Aşkta dünler vardı sevgili bizi hayata bağlayan…
Bu şehir bir boşluk, karanlık, darmadağın bir ruhla, dağınık bakışlar unutulası bir hayat ortası sonrası, bir yığın pişmanlıklar, bilmem kaçıncı keşkeler, bilmem hangi kaçışın ortasında sığınılmış bir belde, bir rüzgâr, serseri bakışların arkasında kalan dolambaçlı düşünceler, kaçak bir bedenin titrek gülüşleri, zavallılaşmış düşüncelerin çaresizliği ve derinlerden fırlayan dalga sesinin ertesi karmaşık yakamozların çıplak aydınlığı ve unutulası bir hayatın girdaplarında bocalayan bir ruhla bir ben…
Bir de unutulamayasıya mıhlanmış görüntünü göz diplerinde saklamaya çalışan bir benin arkasındaki veya tam da karşısında oynak gülüşlerle bir sen bakıyorsun kırılgan hayatımın bu anlık kesitine…
Kaç yıl sonrasındaki bu karmaşa gecesi ve kaç oynak düşüncelerin içinden fırlayan sen cümleleri…
Zamanla hiç alış verişim yok,
nereye kadarsa gidiş,
o kadar da dönüş diyorum.
Bir bumerang bu, attığın kadar geriye dönüş.
BİR TEK ŞART, TUTUNMAK, TUTMAK,
HAYAT BU DEĞİL Mİ ZATEN,
Zaman,
Bütün pervanelerin dönmesi ve hız kazanması için ve bütün pervanelerin durması için devinim sonu zaman…
Bütün sevdalar doğup ve bitmesi için geçen zaman…
Kaç zamanımız var ki içinde hüzünlenmeden durabildiğimiz an?
Kaç kişi durabildi?
O bendim, sen beni sımsıkı sevdiğinde o bendim, sadece seni sevmek isteyen bendim…
Kayıplıklardan çıkagelen ve karşımda seni görünce donup kalan sadece bendim, bir de ruhum…
Seni ilk gördüğümde buz dağının ardından gelen, saçı başı donmuş, dudaklarımdan kan fışkıracakmış gibi duran, boynundaki mavialasıpembe fularını gördüğümde donup kalan bendim…
Biz üç beş kişiydik,
kendi dünyamızda...
Hele biz,
ikimiz hep gülerdik.
Gülmenin unutulduğu,
dünyada...
Çünkü
benim hayatla hesaplaşmam var,
sevgiyle hesaplaşmam var
bir takım insanlarla hesabım var,
ve benim kimsenin merhametinde yerim yok…
Kayboluşluğumda her şeyimi bırakarak uzaklaşmış olman artık senin yokluğun değildi…
Yabanıl bir başıboş kalıştı bu…
Sormak…
Sorgulamak…
Sorgulanmak…
Ve bekleyişlerden kopuşlar hep bu yuvarlak boşluğun içinde düşünce kelimeleriydi…
Her şeyini geçmişinden alıp geleceğe taşırken, bana vurdurduğun geçmiş kırbaçları ile senin de canını geçmişin, gelecekte yakacak...
Tükenmişliğimizin sebeplerini geçmişinde ararken, ben bittim, benim geçmişim geleceğimi yok etti, sözlerimi hatırladıkça, aşkım aşkımızdı, bizi ayakta tutan, hayata bağlayan, sözlerimi sen de geleceğine taşıyacaksın eminim...
Ama gelecek benim geçmişim kadar seni vurmayacak, benim geçmişimi özleten mutluluk anılarım kadar senin geleceğin de olmayacak bilirsin...
Biz geçmişimizdeki bağlarla, geleceğe güler yüzle taşınmak isterdik, ama sen yıktın, ezdin, kaybedeceğim neler varsa hepsini benim geleceğime taşırken, beni yıktığını da biliyordun. Oysa benim yıkıklığım, senin de gelecek yıkıklığın oldu, bilirsin sevgili...
Gecenin sessizliği, sokakların ve kulvarların sessizliği, kahredici bir yalnızlığımın sessizliği ve unutulmaz kâbusların sessizliğinin son anları…
Ve gecenin olabildiğince uzunluğunda aklımdan geçenlerin boğutucu özelliğinin hazmedilemez sessizliği…
Hepsinin birden bir korku kâbusunun limit yolculuğunun son anları ki tüm masallara sığınmış gizliliklerinin, içimde biriken son tortuları ile dar nefeslere ulaşmış yalnızlığın perişanlığının bedensel atlatılma gayretleri ile yarınların özlemine atıyorum tüm düşüncelerimi…
Zorlamasına bir zaptedilmek istenen tüm hislerin, birleşik isyanı sanki bu beden titremeleri…
Bir panterin altında, keskin dişlerinin arasında,
can havliyle titreyen ceylanın şaşkınlığı sarmış bütün benliğimi,
can telâşı bu, ATEŞLE DANS, yangın yeri gibi…
Bitti, bitti diye düşünmeye başlıyorum,
daha ne yükleyeceksin, bakalım diyorum kendi, kendime, ne yükleyeceksin,
yıllar yılı bitiremedin, yükleye, yükleye kanamadın…
çok çok güzeldi yine...
Duygular içten ve samimi,duygular yüreğin derinliklerinden süzülüp gelmiş ve özenle serpiştirilmiş mısralara..Beğeniyle okudum,kaleminizi kutluyorum..
m