Aşkın kitabını yazayım dedim
Hayal denizinde yüzme dediler
Soğuk çeşmem billur akayım dedim
Sahra çölü derin gezme dediler
Harami kaynıyor dört bir yanımız
Ulu ozanların kutlu yoludur
Sazından dem akar şandır mahzuni
Domdom kurşunuyla namlu doludur
Halkının dertlisi candır mahzuni
Dünyanın bohçası bahçesi bozuk
Ölüm soğuk mermerlerden
Buz kesmiş damarlarım
Ezilmedim çizmelerden
Hoşça kalın yoldaşlarım
Eylül benim doğum yârim
Anadolu’m dört mevsim dağın taşın gül bahçe
Açılmış mor sümbüller mevsim çalmış gazele
Yakılmış kor ateşler kaynar zaman son akçe
Geçilmez Çanakkale! kıyılamaz güzele
Haçlıların ordusu gece gündüz pusu da
Bu nasıl ayrılık! Nasıl yazı
Doğmuşum karlı bir kış ayında
Üşüdüm; Zemheri soğuk ayazı
Bir baykuş öter konmuş damımda
Ötme baykuş ötme seni vururlar
Ta derinlerden gelen bir istek
Hatıralarda eskimeyen
Dövünüp duruyor durmadan
Tatlı meltem rüzgârlarıyla
Doğan güneşe özlem var
Sormayın ey dostlar sevgi nedir aşk nedir
Hangimiz düşmedik ki bir zamanlar bu derde
Kurtulamadık da içimizden atamadık da
Ne çare… Aşkta parayla sevgide parayla
Gençlik yıllarında okul sıralarında
Derin uyku kaplıyor gözlerimi
Yorgundur sana hasret bakışlar
Uyusam nice zaman sonra uyansam
Yaşasam seni...
Kaç güneş batırırdı gözlerin
Kaç yıldız söndürürdü (g)ece.
Ey kudretli şair!
Tanışıklığımız vardır acıda kederde elbet
Kabarır nehirleri duyguların hecelerinden düşer
Rengârenk iklimlerin zamana bıraktığı derin acı izlerden
Akıyor şiirlerin yası şair...
Göz pınarlarında can suyu saklar anneler
Oğul; acım dinmiyor, diye söylenen ana
Ağlayayım yerine, çivileyim gözyaşım
Güneşi kucaklayıp, getireyim söz sana
Gülüşlerin serine, Ay hilali yay kaşın.
Tarihe damga vuran alev alan yaşların
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!