Cihan-ı sermayeni et, kemik mi sandın.
Nasıl aldın nefesi, nasıl geriye bıraktın?
Ne kral ne çoban kalmadı ebede
Sen başlamışı hiç bitmez mi saydın?
Ağzın, gözün, zihnin hep açıktı.
Hayatın kendi fırıldak,
Sen dönsen ne dursan ne.
Zaman söyler hep son lafı,
Sen sövsen ne sussan ne..
Hayat garip bir döngüdür.
Ölüm bile huzur verir.
Kimi kalana,
Kimi gidene....
Mutluluk mutsuzluk üzerine kurgulanır.
Güzellik çirkinlik karşıtlığına.
Yalnız bir gece!
Issız bir ben yine.
Ay tutuk,
Karanlık ise gölgede.
Bir ıslık dilime dolanık,
Gözlerimde perde.
Gitme dur!
Gidersen
Yaşımı koy gözlerinin üzerine.
Sensizliği anlatamam ben
Aynalarda bakamam kendime
Volkanıma söz dinletemem
Gökkuşağının yedi rengini yaşayacağım ömrüm boyunca.
Merak uyandırıcı,
yaratıcı olacağım SARI'da.
Eriştiğime mutluluk
değdiğine sıcaklık güneş tonumda.
Halden anlamayanın taşı acıtmaz canı
Anlayanın gül ile vurması kadar
Doyurmaz insanı tüm dünyanın malı
Helalinle kazandığın bir lokma kadar.
Gün görmez dallarından ağaç dipleri
Unutulmakta güzel dostlar.
Gelecek mutluluklara engel değil
uğurda vedalara boyun bükmek,
yutkunmakta güzel.
Her ne yapıldıysa dostluk adına,
bilinmekte güzel
Hoş geldin
penceremin yaması sökük perdesinden odama
süzülen güneş
hoşgeldin...
Hala beş yaşında ömrüm.
Hala sokakta
misket ve gazoz kapakları toplamakta.
Nasılda
zamanı hızlandırdığımı sanardım
parkta bindiğim salıncakta.
Bir derdinizi paylaştığınızda
Asıl sen benim ne yaşadığımı biliyormusun diyerek sizinle sorun yarıştıranlara,
Olayları gözünün içine soksanız dahi
Yörüngesini başka yöne baktıranlara,
İyi gününüzde
Kötü gününüzde yanınızda olmayanlara
Hatta kendi iyi ve kötü hallerini ...
VEDA
Bir bir vedalaşıyorum.
Sanmayın;
Yatlarımla,katlarımla ya da çocuklarımla olduğunu.
Benim gibi bir adamın sahip olduğu sınırlı objeler kastım.
Önce kırk yıldır beni bağrına basan; yatağımla, yorganımla ve yastığımla.
Sonra;
Günlük üç dört kez çay de ...
Şiir, kelimelerin birbiriyle dansı,
Şair ise onlara kalemiyle eşilk eden bir kavalyedir.
M.ÖZGÖREN