Bütün yorgunlukları omuzladım
Bütün kırgınlıkları
Heybemde vefadan arta kalan ne kadar yük varsa sırtladım
Yolun yordamın olmadığı bir diyar artık gönül hanem
Han olmaz kervan göçmez bir yalnızlık çöktü
Beynimde sıralanan labirentlere doldu taştı karanlığın ahlı yüzü
Dağvari ağırlıkları bıraktım omuzlarımdan
Yüksüz bir gemiyim limanı mechul savrulan rüzgara
Bir sonbahar yaprağıyla barışık yanaklarımı okşayan
Gazelleri kucaklayıp gezdirdim kışa kadar
Dağvari ağırlıkları bıraktım omuzlarımdan
Secdeye dayadım buzdan şafaklarımı
Şükürler olsun gün yüzünü gösterene
Karanlıkları aydınlığa döndürene
Parmaklarımın katlanıp açılan haline
Saçlarımı acımadan döktürene
Şükerler olsun
Şükürler olsun sevdirene
Susmak ile susturuldum
Boğazımdan genzime doluştu sessizlik
Yıldızları hüznedip ayı çelimsiz gördüyse gözlerin
Yerde çatırdadıysa toprak
Bir kaktüstende iğneliyse tenin
Dudaklarında mor rengi
Denginde değilse rüzgar
Artık bir anlamı yok beklemenin
Beni yağmurlarla buluşturun
Rüzgar değsin eteklerime avcuma kar
Alıp götürsün vücudumu sel
Beni yağmurlarla buluşturun
Burası sıcak burası çöl
Seraplar görürüm serenatlar duyarım
Suya tuz koymadan içmek lazım,
Söze perde koymadan duymak ve görmek,
Hak için sevmek lazım,
Bir gün gideceğini bilerek...
Kavrulmuş bir akşamın yaftalayan ayaklarıyım
Her yanım acının çiğdemlendiği bir günden doğuyor
Vakitsizce doluyor göz kapaklarım
İyiliği böyle bozguna uğratmışken insanlık
Çekiniyor insan bir hayli kalabalıklara
Düşmek nedir iğrilmiş kumlar arasına
Kaç milyon defa ezildi bu kaldırımlar
Minik ayakların altında kaç gece sabahladı
Çalınan çığlıktan farksızdı
Bu ritme ayak uydurarak vurulan taslar
Ruhumuza atılan kör bir kurşundu kimi zaman
Her gecenin tekrarı sahnelenirdi
Başarılar, sevgili kardeşim.