Çiğ düşmüş kirpiklerime annem
Saçlarıma kır
Dökmüş baharım bir bir
Avuçlarıma koynuma yediverenlerini
Bir ötesi olmalı bu hıçkırıkların
Bir ötesi gül bahçelerinin kokusuyla
Sürgünüz gözlerin ulaşamadığı noktalara
Sürgüsüz kapılarız çat kapı girilen
Kalbimizin binbir çeşit odalarına
Kırk yerde yamamız var
Yaramız var uçan kuşlarda
Açan çiçekte çıkılan yokuşlarda
Bütün yorgunlukları omuzladım
Bütün kırgınlıkları
Heybemde vefadan arta kalan ne kadar yük varsa sırtladım
Yolun yordamın olmadığı bir diyar artık gönül hanem
Han olmaz kervan göçmez bir yalnızlık çöktü
Beynimde sıralanan labirentlere doldu taştı karanlığın ahlı yüzü
Dağvari ağırlıkları bıraktım omuzlarımdan
Yüksüz bir gemiyim limanı mechul savrulan rüzgara
Bir sonbahar yaprağıyla barışık yanaklarımı okşayan
Gazelleri kucaklayıp gezdirdim kışa kadar
Dağvari ağırlıkları bıraktım omuzlarımdan
Secdeye dayadım buzdan şafaklarımı
Şükürler olsun gün yüzünü gösterene
Karanlıkları aydınlığa döndürene
Parmaklarımın katlanıp açılan haline
Saçlarımı acımadan döktürene
Şükerler olsun
Şükürler olsun sevdirene
Susmak ile susturuldum
Boğazımdan genzime doluştu sessizlik
Yıldızları hüznedip ayı çelimsiz gördüyse gözlerin
Yerde çatırdadıysa toprak
Bir kaktüstende iğneliyse tenin
Dudaklarında mor rengi
Denginde değilse rüzgar
Artık bir anlamı yok beklemenin
Beni yağmurlarla buluşturun
Rüzgar değsin eteklerime avcuma kar
Alıp götürsün vücudumu sel
Beni yağmurlarla buluşturun
Burası sıcak burası çöl
Seraplar görürüm serenatlar duyarım
Suya tuz koymadan içmek lazım,
Söze perde koymadan duymak ve görmek,
Hak için sevmek lazım,
Bir gün gideceğini bilerek...




-
Yaşar Tandoğan Karabulat
Tüm YorumlarBaşarılar, sevgili kardeşim.