Eskisi gibi değilim şimdi
Sancısı dindi gönlümün
Lav söndü kar yağdı dağlarıma
Sukutu seçtim bilesin…
Artık içli şiirler yazmıyorum
Sana Bingöl dağlarından selam getirdim
Kılnazik tepesinden elem
Göynük suyundan acı getirdim yudum yudum.
Burası Hacıçayır köyü öğretmenim,
Ben Kayalar’ın Hasan’ın Ali,
Küçük kardeşime yüklüyken
saat on yedi kırk beş
Kanlıca şehir hattı vapuru
hava serin
gün yorgun
hafif bir lodos yalıyor suları
annesinin avuçlarında
Bir yaralı kuş titrer yüreğimin başında
Gülümseyen hayalin asılır gözlerime
Esrik sayıklamalar sararken karanlığı
Sensizliğin türküsü söylenir bulutlarda
Kayan bir yıldız gibi boşlukta kaybolurum.
Sevmeseydim seni
Bilmeyecektim hayatın sızılarını
Sevinçlerini.
Gözlerimde ki yaş
Öylesine yitik olacaktı manadan
Öylesine durgun
Bırak dudaklarımda asılı kalsın tebessümlerim
Zamanlı zamansız sevinçlerimde
Hazan değmiş goncaya döndü umutlarım...
Gümüş tepside sunulmadı hayat
Ben sevdalarımı da
Hüzünlerimi de bir başıma yaşadım..
Su yüce daglardan esen rüzgarlar
Bana türkü söyler Türkü anlatir
Bozkirlar,ovalar,serin yaylalar
Bana türkü söyler Türk’ü anlatir
Davullar çalinir kösler vurulur
Yıldızlı semaya dalınca gözler
Kurulan hayaller vuslat üz redir
Ne bir ses duyulur ne de bir soluk
Anlatacak her şey yalnız özdedir
Can ile göz göze gelinir o an
Yıldızlı semaya dalıca gözler
Ve aşk
Büyüdü
Şarap rengi dünyasında ötelerin.
Yelken açtı gönüller sonsuzluğa
Bir sen vardın, bir de sen.
Sürgün edilen ruhum
Ve yemin olsun Harran’ın sonsuzluğuna
Nemrut’ da doğan güne
Ateşinden kurtulan İbrahim’in
Bu siiri dinledigim zaman bir zamanlar cok sevdigim biri aklima geliyor ona ne kadar kizsamda hala onu cok seviyorum
ONU UNUTAMADIM