“Gün eksildi penceremde” akşamın hüznü çöktü şehrin üstüne. İçime sensizliğin sızısı.
Çalınmış umutların telaşındayım şimdi. Seni beklemekten usandım. Usandım sana gel demekten. Biliyorum gelmeyeceksin. Uzaklardan bakışın, göz kırpışın ve gülüşün yalan. Yalan bana umut verişin. Gelmeyeceksin, biliyorum hiç gelmeyeceksin.
Sevdam…Sevdam, içimde bir kor.
Binlerce engerek yılanı çınlıyor beynimde. Binlerce akrep kemiriyor senli düşüncelerimi.
Senli düşüncelerin ortalık yerinde sara nöbetleri geçiriyorum. Çılgınlığım gözlerine vurgun oluşumdandır. Ya gel, ya da bakma bana uzaklardan.
Sevdam…Sevdam…Bakışlarının esiri ruhum.
Hey koca Türkmen’in miskin Yunus’u
Sencileyin sevemedim suçluyum
Hak’tan şerbet geldi kondu önüme
Tadın bilip içemedim suçluyum
Viran ettim gezindiğin yerleri
Umutköy durağında bir akşamüstü
Geç kalmış bir bestenin şarkısı çalınıyordu.
Notalar kırık dökük savrulurken yollara
Vuslata şahit olan yıldızlar gülümsüyor
Bulutlar sevincinden gözyaşı döküyordu.
Gül bahçesi olmuş ki, gönül seyri doyulmaz
Ve gittin
Gözlerimin feri gitti
Bahar kokulu sesinde
Yaşama hevesim gitti.
Çekildi damarlarımda kan
Durdu birden bire zaman
oku...
parmakların titremeden
buğu buğu olmadan gözlerin
bir düşünce bulutundan inerek sağnak sağnak
kıraç toprakların efkarıyla oku...
buz gibi odamın katı talnızlığında
Kara gözlüm maden gittin gelmedin
Dalında durmayan yaprak olasın
Cehennem narına yansın yüreğin
Yağmuru özleyen toprak olasın
Pınar olsan suyun içen olmasın
Merhaba deyişime aldırmaz gibiydin. Seni uzun zamandan beri tanıdığımı, bir türlü cesaret edip de konuşamadığımı anlatırken sen boğazın çok uzaklarına bakıyordun. Umursamaz görünüşünün altında gizli bir merak vardı. Heyecanlıydım ve ne konuştuğumu bilmeden durmaksızın konuşuyordum. Sonra birden gözlerimin içine bakarak “Tamam” dedin. Meğer çoktandır farkındaymışsın benim. Meğer duygularım yapayalnız değilmiş. Meğer aşk bir aptallık değilmiş.
Eylül biteli çok olmuştu. Takvimler anlamını yitireli, zamanın nasıl geçtiği umurumda bile değildi. Artık seni duyuyor, seni hissediyor ve seni dinliyordum. Sen konuşurken dudaklarından dökülen kelimeler süzme bal şerbeti olup içime içime doluyordu. İş çıkışlarında yine Beşiktaş iskelesinde buluşuyor çokça Ortaköy’e gidiyorduk. Caminin yanındaki o küçücük meydan, o meydana sıralanmış kumpir fırınları ve banklar arasında dolaşan küçük beyaz kedi. Ve gözlemeci yaşlı kadının ikimiz için yaptığı dualar…
“Aşk, ortak anılarla büyür.” Demişti birisi. Çok haklıydı. Birlikte yaşadığımız o kadar çok anı vardı ki. Odamın siyah yalnızlığında hep o ortak anılarla arkadaşlık ediyorum. Hayal hayal doluyorsun gözlerime. Bazen iki damla yaş, bazen de tatlı bir tebessüm oluyorsun. Hep seni yaşamak, hep senin için yaşamak kolaylaştırıyor tüm zorlukları. Akdeniz’in mavisinden Marmara’nın uçuk yeşiline kadar bütün renkleri dolaşıyor ruhum.
Gece soğuk. Ürküten bir karanlık sarıp sarmalıyor dört yanımı. Sessizliğin ruhumda çıkardığı gürültüyü dinliyorum. Kapana sıkışmış küçük bir farenin son çırpınışları gibi tüm hayallerimin yavaş yavaş yok olmaya başlayışını seyrediyorum. Oysa ne güzel hayaller kurmuştum yarınlar için.
Gidişin bu kadar da apansız olmamalıydı. Gelişin de apansız olmuştu ya. Sen severdin bu tür muziplikleri. Hiç beklenmediğin bir anda, hiç beklenmediğin bir yerde çıkıp gelirdin. Son tren perondan ayrılmaya başladığında, istasyonda gözü yaşlı bekleşen kalabalığın arasından çıkar bir sevinç olurdun. Bazen küstüğünü sanırdım. Seni kıracak bir tek sözcük çıkmazdı ağzımdan, ama yine de durup dururken bakışların birden değişir, bir bulutun ardından bakar gibi bakardın. O zaman içimde fırtınalar kopardı. Söylenmesi gereken bütün tatlı sözleri bir bir aramaya başlardım. Nedendir bilinmez, zihnimin birden bire boşaldığını, kelimelerin daha dudağıma gelmeden ağzımda eriyip yok olduğunu hissederdim. İşte o an belli belirsiz bir çaresizlikte kıvranırdım. O an hiç yaşamadığım korkularla yüzleşmeye başlardım. Ya seni kaybedersem. Düşünmesi bile insana dayanılmaz işkenceler çektiren bu kaybetme korkusu çok zaman bedenimi saran soğuk bir ter olurdu. İçine düştüğüm bu anafordan çıkartıp alan yine sen olurdun. Elimi avuçlarının içine alır yavaşça okşardın. Ürkek ve üşümüş bir serçe yavrusunu okşar gibi. O an içime tatlı sarhoşluklar dolar ve kendim olurdum.
Sustu yüreğimdeki kanat çırpan tüm kuşlar
Eylüllerden bir eylül yaşamaktayım şimdi.
Manasını yitirdi baygın baygın bakışlar
Anıları albümde saklamaktayım şimdi.
Gelişinde geç kaldın ben de artık zaman yok
Tam işte bu gün gel demelisin
Mevsim açık tüm çağrılara
Rüzgâr sevda taşıyor bulut bulut
Ne varsa içinde aşktan başka
Her şeyi, her şeyi unut
Yeni bir başlangıç için
Bu siiri dinledigim zaman bir zamanlar cok sevdigim biri aklima geliyor ona ne kadar kizsamda hala onu cok seviyorum
ONU UNUTAMADIM