Kimse böyle yorgun olamaz
Son demindeyiz mezarlıklar çağının
Gövdemden ayırdığın son uzvum da
Kansız ellerinde
Ama yaz geliyor sevgilim
Nemrut dağının ardı
Soluksuz kalmış bedenim
Nerdesin, nasılsın bilmeden
Akıyor, akıyor, akıyor sonsuz nehirler
Yatağına sığmıyor
Bentler yıkılıyor, köprüler ve en son
insanlar
Araf karşılığı olamayacak bu ayrılık kavramının
Ezelden çizilmiş derin izler yol bilmez haritamda
Ne yana baksam kangren ayak izleri
Kayıp şehirden sana uzanan çıkmaz yolda
Sahipsiz endişeler, terk edilmiş bi diyar
Üç tarafı denizlerle çevrilmiş üstelik
Çok eskiden gerçek bir rüyada görmüş olmalıyım seni
O da senin gibi iğde kokusu bırakmıştı ardında
Payıma bir parça güzellik düşmedi
Ateş artığı bir kucak hatıra
Bu cesetle düşecek siyah gül kokan toprağa
Perçemlerin pas dolu bugünlerde
Üzerine bir gölge inmiş
Kelimesiz göklerden
İki güvercin kondu pencerene
Bu yükseklik korkutmaz onları
İki nefes bıraktılar pencerene
Bu duvarlar, perdeler hapsedemez onları
Hani bir gün bir sofra kurulmuştu
Ellerinle dokunmuştun zeytin tanelerine
Munis ve sokulgan ellerin baş köşede
Ben dünyanın en güzel perdesinde
Sesini duyuyordum
Ve sen yine gülüyordun
Sevgilim
Sen bu saatlerde rıhtımda gezinirsin
Boğuk bir bakışını giymişsindir yüzüne
Ufkun ardına bakarken
Uzaklardan geçen bir yunusa takılır gözlerin
Bir görünür bir kaybolur benim gibi
Orta çağdan kalma bir şamdan
Aydınlatıyor yalnız odasını
Penceresine ay düşmez geceleri
Bir yanağı sürekli sağ avucunda
Dışarısı yağmur
Dışarısı kasvetli
Ben ağlamasaydım o gece
Kuşlar bügün ölmezdi
İzini kaybetmeseydim
O kahrolası kış aylarında
Yorgun kanatlarıma
Dağların yükü binmezdi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!