Kaldırımlar… Şehrin sessiz yoldaşları, yorgun adımlarımızı taşıyan, hayatımızın ritmini belirleyen taş yollar… Her adımda bir hikaye, her duraklamada bir anı barındırırlar. O anların arasında ben de varım, kaldırımlarda kalan ben.
Bir akşamüstü, güneş batarken, kalabalığın arasından sıyrılıp yalnız kaldığım anlarda, kaldırımların üzerinde yürürken kendimi bulurum. Şehrin gürültüsü bir melodiye dönüşür, araba kornaları, insan sesleri ve adımların yankısı. Kaldırımlar, bu melodinin notaları gibidir; bazen hızlı ve neşeli, bazen yavaş ve hüzünlü.
Yol boyunca ilerlerken, kaldırımların çehresi değişir. Bir köşede çocuklar oyun oynar, diğer köşede bir sokak sanatçısı gitar çalar. Her köşe başı, yeni bir hikayenin başladığı yerdir. Ben ise bu hikayelerin bir parçası değil, bir izleyicisiyim. Kaldırımlarda kalan bir gölge gibi, fark edilmeden orada var olan.
Bir gün, dar bir sokakta ilerlerken, köhne bir binanın önünde durakladım. Kapısı aralıktı ve içeriye doğru hafif bir rüzgar esiyordu. İçeriden gelen eski mobilyaların kokusu, zamanda bir yolculuğa çıkardı beni. Belki de burada bir zamanlar mutlu bir aile yaşıyordu, belki de bu kapı bir zamanlar heyecanla açılıyordu. Şimdi ise sadece terkedilmiş bir hatıra…
Kaldırımlar sadece taşlardan ibaret değildir; onlar aynı zamanda duygularımızı, anılarımızı ve hayallerimizi de taşır. Bir kaldırımda oturup, yoldan geçen insanları izlerken, onların hayatlarına dair tahminler yürütmek gibi. Kimisi aceleyle yürür, belki de önemli bir randevusu vardır. Kimisi ise ağır adımlarla, sanki her anın tadını çıkarmak istercesine ilerler. Her birinin yüzünde farklı bir ifade, farklı bir hikaye.
Bazen kaldırımlarda bir an için durup, gözlerimi kapatırım. Şehrin seslerini dinlerken, kendi iç sesimle baş başa kalırım. Düşüncelerim, hislerim ve kaygılarım, hepsi bir araya girer, birbirine karışır. Kaldırımlar, düşüncelerimin akışında bir denge sağlar; taşların soğukluğu, zihnimin karmaşasını yatıştırır.
Gece çöktüğünde, şehir ışıklarla bezenir. Kaldırımlar, lambaların altında farklı bir hale bürünür. Işık ve gölgenin oyunları, adımlarımı takip eder. Sessizliğin içinde bir huzur bulurum, yalnızlığımın yoldaşı olan kaldırımlarla birlikte. Bu anlarda, yaşamın karmaşasından bir adım uzaklaşır, sadece anın içinde kaybolurum.
Kaldırımlar, bazen hayatın ağır yükünü taşıyan bir metafor gibidir. Üzerlerinden geçen insanlar, taşıdıkları yüklerle, hayal kırıklıklarıyla, sevinçleriyle birer birer ilerler. Herkesin kendi yükü vardır ve kaldırımlar, bu yükleri sessizce taşır. Kimseye bir şey söylemezler, sadece orada olurlar.
Bir gün, yağmurlu bir havada, kaldırımların üzerinde yürürken fark ettim ki her su birikintisi, gökyüzünün bir yansımasını barındırıyor. Küçük birer göl gibi, yansıyan bulutlar ve şehir ışıkları, bir masal dünyası yaratıyor. Adımlarımı dikkatle atarak, bu küçük dünyaları bozmamaya çalıştım. Sanki her adımım, kendi masalımın bir parçasıydı.
Kaldırımlar, şehirle olan bağımı güçlendirir. Her taş, her çizik, şehrin geçmişinden bir iz taşır. Eski bir kaldırım taşında, yıllar önce yürümüş insanların ayak izlerini hissederim. Belki de aynı taşın üzerinden, farklı zamanlarda, farklı hayatlar geçmiştir. Ben de bu hayatların arasına, kendi hikayemi bırakırım.
Sonunda, evime varırım. Ama bilirim ki kaldırımlar her zaman orada olacak, benimle birlikte yürüyen, benimle birlikte düşünen bir dost gibi. Her adımda bana eşlik eden, her duraklamada bana kucak açan bu taş yollar, hayatımın ayrılmaz bir parçasıdır.
"Kaldırımlarda kaldım" derken, aslında hayatın tam da içinde olduğumu anlarım. Kaldırımlar, yaşamın kendisidir; her adımda, her durakta bana bunu hatırlatır. Ve ben, bu taş yolların üzerinde yürümeye devam ederim, hayatın ritmiyle uyumlu adımlarla.
Asaf Eren TürkoğluKayıt Tarihi : 18.6.2024 09:08:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!