Bir zaman vardı, yollarımızın aynı rüzgârda savrulduğu,
bir tesadüf gibi görünüp kaderin gizlice kurduğu.
Ama şimdi biliyorum, seninle biz artık tesadüf bile değiliz,
çünkü tesadüfler rastgele olur, biz ise yarım kalmış bir hikâyenin
ısrarla birbirine yazılmaya çalışan satırlarıyız.
Bir denizin ortasında, fırtınaya yakalanmış bir gemiyim. Dalgalar göğe yükseliyor, rüzgar bedenimi savuruyor, ruhum suyun dibine çekiliyor. Bir zamanlar sakin olan sular, şimdi bana mezar gibi. Nefes almak zor, her dalga beni biraz daha derine çekiyor. Gözlerim kapalı, etrafım karanlık. Bir ışık arıyorum, bir el uzansa, beni bu deryanın içinden çekip alsa…
Kendi duygularımın boğulduğu bir fırtınadayım. Kelimeler kayboldu, sesim yankılanmaz oldu. Bu karanlık denizde yönümü kaybettim. Bir pusulam yok, ellerim titriyor, kalbim daralıyor.
Rabbim, senin rahmetin denizlerden daha derin, senin kudretin fırtınalardan daha güçlü. Ne olur, bana bir rüzgar gönder, beni bu deryadan çıkar, ruhumu huzur kıyısına ulaştır.
Cahil bir adamın ellerine verme yüreğini… Çünkü yüreği anlamayan, onu taşımayı da beceremez. Sana sus demeyi marifet sayar, hislerini küçümser, gözyaşını zayıflık sanır. Sevgiye emek vermek yerine, seni suskunluğa mahkum eder. Anlamaz seni… Ne kalbindeki fırtınayı duyar ne de gözlerindeki yangını. Sen onun için sadece bir varlıksın; ruhun yok, derinliğin yok, hayallerin yok. Oysa sen, bir ömrü güzelleştirecek kadar temiz bir kalpsin. Ama yanlış yürekte ziyan olur sevda… Kıymet bilmeyene verilen her his, zamanla acıya dönüşür. Unutma, yüreğini anlayacak birine ver ki, sevda yük olmasın; yuvaya dönüşsün.
Ne kalbinden geçenleri okuyabilir ne de ruhunun sesini duyabilir. Onun sevgisi, sahip olmakla sınırlıdır; anlamakla değil. Seni sevmek yerine kontrol etmeye, sana güvenmek yerine seni sınamaya çalışır. Senin gözlerin umutla doluyken, o seni karanlığına mahkûm eder. Kalbini açarsın, ama o içinde ne taşıdığını merak bile etmez. En güzel sözlerini söylersin, ama duvar gibi susar. Yüreğin ince ince kanarken, o hâlâ senin neden sustuğunu bile anlayamaz. Çünkü cahil bir adam, sevilmenin ne olduğunu bilmediği gibi, sevmeyi de beceremez.
Sevgi onun için bir alışveriştir; verir gibi yapar, ama hep almak ister. Ruhunun derinliğinde ne fırtınalar koptuğunu, geceleri uyuyamadan gözyaşı döktüğünü anlamaz. Sana “çok düşünüyorsun” der, “her şeyi abartıyorsun” der… Oysa sen yalnızca sevilmek, anlaşılmak, değer görmek istersin. Fakat yanlış yüreğe düşerse sevda, çürür… Önce hayaller solar, sonra gülüşün eksilir, en son da sen kendini unutursun.
Küçükken bir an önce büyümek isterdik ya hani… Gece geç saatlere kadar uyanık kalmak, kimseye hesap vermemek, özgür olmak. Oysa kimse söylemedi bize büyümenin aslında ne kadar ağır bir yalnızlık olduğunu. Meğer büyümek, sadece yaş almak değilmiş; susmayı öğrenmekmiş, içe atmayı, alışmayı ve gitgide duygusuzlaşmayı… Meğer büyüdükçe insanlar uzaklaşırmış birbirinden, kahkahaların yerini derin sessizlikler alırmış. Bir gün uyanıyorsun ve fark ediyorsun ki, çocukken en büyük derdin kırılan oyuncaklarmış… Şimdi kırılanlar ne tamir ediliyor, ne de unutuluyor. Artık ağlayamıyorsun bile, çünkü kimse "neden?" diye sormuyor. Herkesin acısı kendine büyük, herkes kendi yorgunluğuyla baş başa. Ve sen, küçükken kaçmaya çalıştığın o dünyada, şimdi en derin kayboluşunu yaşıyorsun. Büyümek güzel değilmiş… Sadece kimse içindeki çocuğun nasıl öldüğünü görmüyormuş.
Yıllar geçti, dostlukların rüzgârda savrulduğunu gördüm. Kalabalıkların içindeydim, ama hiçbir zaman güvende değildim. Çünkü anladım ki, herkes hak etmiyor yanında kalmayı. Çok insan eledim; belki de en doğrusu buydu.
Beni gerçekten anlayan, yanımda duran o kadar azmış ki... Bir sözle kırılanları, bir hatayla kaybolanları, çıkarı bitince arkasını dönenleri geride bıraktım. Çünkü yüküm ağırdı, ama en ağır yük, kalabalığın içindeki yalnızlıktı.
Çok insan eledim. Güya dost dediğim insanlar, bir sınavda yüzlerini gösterdiler. Çoğu, hayal kırıklığından başka bir şey bırakmadı ardında. En zoru da, bir zamanlar sevdiğin insanları kalbinden silmek oldu. Ama bir noktadan sonra anlıyorsun; herkesin seninle yürümeye gücü yetmiyor.
Sevmek, bazen her şey gibi görünür insana. Her zorluğu aşabilecek, her yarayı sarabilecek bir güç. Ama gerçek şu ki, çok sevmek bile bazen yetmez. Çünkü sevgi tek başına bir hikâye yazamaz. Karşılık bulmadığında, çırpınıp duran bir sessizlikten ibaret kalır.
O kadar çok sevdim ki… Öyle derin, öyle sonsuz. Ama tüm sevgime rağmen, yetersiz kaldım. Ellerimle uzattığım mutluluğu bir türlü tutamadı. Gözlerimle vaat ettiğim huzuru bir türlü göremedi. Çünkü bazen sevgi, tek başına bir çare değildir.
Sevgi emek ister, güven ister, en çok da anlayış ister. Ama eğer sevdiğin kişi seninle aynı yolu yürümek istemiyorsa, ne kadar çok seversen sev, bir noktada yorulursun. Çünkü sevgi, iki yüreğin aynı anda çarpmasıyla anlam kazanır. Tek taraflı sevgi, bir boşlukta yankılanır sadece.
Bu yola çıkarken hiçbir şeyin kolay olmayacağını biliyordum. Ama bu kadar yorulacağımı tahmin etmemiştim. Çok şeyden geçtim; hayallerimden, inançlarımdan, bazen de kendimden…
Güvendim, kırıldım. Sevdim, terk edildim. Her seferinde toparlandım, ama eskisi gibi olamadım. İçimden ne fırtınalar geçti, kimse anlamadı. Herkes yüzümde bir gülümseme aradı, ama içimde sessiz bir çığlık vardı.
Çok şeyden geçtim. Vazgeçtiklerim de vardı, kaybettiklerim de. Bazıları kendi tercihimdi, bazılarını ise hayat benden aldı. Her biri bir iz bıraktı, her biri beni değiştirdi. Ama her seferinde daha güçlü olmayı öğrendim.
"Çok yoruldum Rabbim, kalbim yükünü taşıyamaz hale geldi. Her adımda ağırlaşan bu dünya, ruhuma yük oldu. Yalnızlığın ve çaresizliğin karanlığında boğuluyorum. Sana sığınıyorum, Rahmetinden medet umuyorum. Beni kollarına al, huzur ve sükûnet bulayım. Gücümün yetmediği her yerde Senin kudretini arıyorum. Kalbimi ferahlat, yolumu aydınlat ve bana sabır ver.
Her geceyi sabaha erdiren, her yarayı saran Sensin. Beni teselli eden, umut veren, yeniden ayağa kalkmamı sağlayan Senin rahmetindir. Sen ki, her kalbin sığınağı, her ruhun şifasısın. İçimdeki bu keder denizinde kaybolmuşken, Senin nurunla yolumu bulmak istiyorum. Her zorlukta, her darlıkta bana dayanma gücü ver.
Rabbim, kalbimdeki yükleri hafiflet. Beni hikmetinle donat ki her acının ardındaki manayı görebileyim. Her düşüşte yeniden kalkacak kuvveti bulayım. Senin rahmetinle yeniden dirileyim, umutsuzluğun karanlığından kurtulayım. Her nefeste, Sana daha yakın olmayı diliyorum. Çünkü bilirim ki, Senin sevginle dolan bir kalp asla yalnız değildir."
Bazı insanlar vardır, yanındayken kıymeti bilinmez. Sessizce severler, sabırla beklerler, karşılık beklemeden verirler. Her kırıldıklarında biraz daha susarlar, ama hep kalırlar. Ta ki bir gün gitmeye karar verene kadar… İşte o gün, arkalarından esen rüzgar bile eksik bırakır ortamı. Ne söyledikleri hatırlanır, ne de sustukları. O zaman anlaşılır aslında en çok konuşmayanın ne kadar çok şey anlattığı. Ama iş işten geçmiş olur. Çünkü bazı insanlar bir daha dönmemek üzere gider, ve arkalarında sadece "keşke" bırakır.
Ben hep kıymet verdim insanlara. Onları anlamaya çalıştım, en küçük detaylarını bile önemsedim. Belki de hatam burada başladı; fazla değer verdim. Çünkü değer verdiğim herkes, beni en derinden kırdı.
Hiç beklemediğim yerlerden, en zayıf anlarımda vuruldum. Onlar için yaptıklarımı görmezden geldiler, varlığımı hafife aldılar. Ve ben, her seferinde biraz daha azaldım. Ama bir şey söyleyeyim mi? En çok da sessizce kabul etmek zoruma gitti.
Kırıldığımı anlatamadım. Çünkü anlatmak, daha da küçülmek gibi geldi. Hep güçlü görünmek istedim, ama içimde kocaman bir enkaz vardı. Değerini bildiğim insanlardan gördüğüm her darbe, o enkazı büyüttü.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!