Onca ozan geldi geçti dünyadan,
Herbirisi bir çarşafa dolandı.
Kimi kalkıp ota, çöpe laf dedi,
Kimi kalkıp avradlara fırlandı.
Kimi dağlar deldi bir kız uğruna,
Saçına ne güzel aklar karışmış,
Kehribar üstünde gümüşler gibi.
Gönlüm etrafında dönüp duruyor,
Semaha koyulan dervişler gibi.
Bu aklar nişanın, bu aklar süsün,
Sen yine bayramda, ben yine yasta,
Nasıl ağarmayıp dursun bu saçlar?
Sen yine şen, ben yine hasta,
Nasıl ağarmayıp dursun bu saçlar?
Sonu husran oldu uğraşlarımın,
Mumlar nasıl erirse gümüşten şamdanlarda;
Nasıl batarsa güneş yorulmuş ufuklarda;
İnsan nasıl kaybolup giderse uykularda;
İşte senin uğrunda tükendim aynen öyle.
(BİR YORGUN FIRTINA isimli hece şiirlerinden > 90/100)
- 1 -
Kapı çalındığında gecenin yarısıydı,
Bu saatte gelen kim ve nasıl birisiydi?
İsmail Ağa kalktı, bakındı çevresine,
Dönüp bir göz gezdirdi yaşlı ailesine.
İkisi de yaşlıydı; yetmişin üzerinde,
Bakma ağaçların kuruduğuna,
Herşeyi seyreyle bahara doğru.
Aldanma toprakta dağıldığına,
Herşeyi seyreyle bahara doğru.
Yok iken zerreden yapılmadın mı?
Yüzün çiçeklerden çok daha zarif,
Ağzında güllerin körpeliği var.
Kolların bembeyaz, yumuşak, hafif,
Ruhunda ceylanın inceliği var.
Şakıyan bülbüle güveniyorsun,
Pişman mı oldum sanıyorsun, seni sevdiğim için?
Nerde görülmüş, doğduğuna
Güneşin pişman olduğu?
Denizin pişman olduğu dalgalarına?
Yağmurun yağdığına, rüzgarın estiğine?
İnsan pişman mı olur
Sen bana konuk olsan başüstünde yerin var,
Güllerle karşılarım kucak kucak üstüne.
Ayağının altına kestiririm kurbanlar,
Meş 'aleler yakarım bucak bucak üstüne.
Sunak edip kalbimi huzuruna sunarım,
Sen sevmenin ne demek olduğunu bilir misin
Efsuncu Dede?
Ayrılığın, özlemin ne demek olduğunu,
Ruhun nasıl bir dişlinin dişleri arasında
Kaldığını,
Yüreğin nasıl alev alev yandığını,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!