Tükettim bir körpe gençliği senin yolunda,
Karasevdanda eritiverdim kar gibi,
Ne acıdım, ne tek bir kere pişman oldum,
Verdim verebildiğimce
Eşi-benzeri görülmemiş bir cömertlikle harcadım,
Bir daha elime geçmeyeceğini bile bile
Neden seni sevip duruyorum?
Seni neden özlüyorum özleyebildiğim kadar?
Neden seni arayıp duruyorum pencerelerde, kapılarda?
Tozlu-tozaklı yollarda,
Papatyalar ve mor salkımlar içinde?
Neden seni görmek istiyorum yıldız çiçeklerinde
Ben seni incecik yağmurlara ısmarladım,
Kucakları güneşlere açılan yağmurlara;
Ateşe birer tanrısal öpücük gibi inen,
Bıktırıp usandırmadan dinen
Çisil çisil yağmurlara ısmarladım.
Onun için seni yağmurlarda bekliyorum
Yerleri, gökleri yaratan Tanrı
Seni yerlerden, göklerden güzel yaratmış.
Gecelerimi süsleyen yıldızlardan,
Denizdeki mehtaptan,
Karanlıklara değip geçen gecekuşlarından,
Martılara şifa olan körpe sabahlardan,
Sana kalsa; hayallerini bile esirgersin benden,
Ne düşte gösterirsin kendini, ne gerçekte,
Kör bırakırsın beni çöllerde gündüz gözü,
Bir kuru haberini bile göndermezsin rüzgarlarla,
Esirgersin kuşlardan,
Kervanlardan,
Bir gün dağılacak bütün mezarlar,
İçi fırlayacak dışa toz gibi.
Dağlar yassılacak, gök dürülecek,
Eskimiş, porsumuş yırtık bez gibi.
Yanacak kayalar, tutuşacak yer,
Sen yokken ne kadar çirkin bu deniz,
Ne kadar hırçın bu bulanık dalgalar,
Martı çığlıkları sarhoş nağralarından farksız,
Kumsal dikenli dikenli,
Pis suların ortasında kepazeliğe çıkmış
Yelkenli.
- Baba, gelin bir çayımı-kahvemi alın, canım.
Yaşlı adam sevimli çocuğun saçlarını karıştırıp bıraktı:
- Sağol, benim yavrum. Akşama doğru inşallah. Haydi uğurlar olsun. Git sat.
Yaşlı adam uzaklaşan çocuğun arkasından bakan delikanlıya döndü:
- Peki gardaş, hele şimdi de sen de ki; kimsin, necisin, ne işin var Sivas ‘ta?
Delikanlı kısa cümlelerle durumun bütün iskeletini çizdi. Adam daha bir sevinmiş, daha bir ısınmıştı. Hele delikanlının da ayni sıcakkanlılığı göstererek kendisini hemen ‘Baba’ diye çağırması daha çok hoşuna gitmişti. Daireyi gösterdi. Ayrılırken:
Uzanmışım bir akşam vakti eski sırasına bir parkın,
Sıra seninle oturduğumuz sıra,
Bir bilsen ki; ne kadar eskimiş, ne kadar yıllanmış,
Ben ne kadar yeniyim, ne kadar körpe,
Anadan yeni doğmuşlar misali.
Yıldızlar yapraklar arasına sinmiş başımda,
Sürme böyle kervanları arasız,
Bir mola ver, bu kumlarda ölümvar,
Koyma eli kızgın çölde devasız,
Uyanık yat, uykularda ölüm var.
Süs arama, giydirdinse kendini,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!