Bir büyülü aynam var;
Bulutlar.
Tanrı ‘nın her gününde,
Günün her saatinde,
Saatin her dakikasında,
Dakikanın her saniyesinde,
Seni arşınlıyorum odamda yol yol,
Seni arşınlıyorum duvardan duvara,
Döşemeden tavana,
Kapıdan pencereye,
İçimden içime,
Seni arşınlıyorum bir büyük karasevdada
CALASKAL
Tahsildarlık yapmak bir ayıp, tahsildarlık yapıp da para işleriyle uğraşmak iki ayıp.
Tokat ‘tan yola çıkmam, Almus ‘a kadar gelmem, borçluları tek tek bulmam, dalaklarına basa basa paraları geri almam fazla zor olmamıştı ama Almus ‘tan Tokat ‘a geri dönmem çok zor oluyordu. Öğleden sonraları kimse Tokat ‘a gitmek istemiyor, istemeyince de araç bulunmuyor, araç kalkmıyordu.
Durum tehlikeliydi ve sanki içimde, pimi çekilmiş, mandalı bırakılmaya ve iğnesi vurmaya hazır bir elbombası vardı. Bomba patlayacak, ben atomlarıma ayrılıp Tahtalıköy ‘e ışınlanacak, orada yeniden bedenlenip binbir türlü sorgu-suale binbir türlü yanıt-cevap verecektim.
Veznenin kapanma saatine kadar menzile ulaşıp üstümdeki paraları teslim etmem gerekiyordu. Ulaşamazsam ve bunu yapamazsam; Tanrı da bilir, ben de bilirdim ki; bizim müdür yerden göğe kadar küpler dizer, sonra en alttakini bir çeker ve daha sonra gümbürtüyü hep birlikte seyrederdik. Çok işkilli, az-biraz tranzistorlu-pilli ve yerinde de zillilerden zilli adamdı. İlk yapacağı işin; “Tahsildar üstündeki onmilyarla sırra kadem bastı.” Diyerek polise telefon etmek olacağından kesinlikle emindim. Öğleden sonraları Almus ‘lular Tokat ‘a-Mokat ‘a gelmezmiş, araç bulunmazmış ona ne? Çaycı, elindeki tebeşirle önündeki duvara adamın çay borçlarını çiziktiriyormuş. Garson karşı duracak olmuş: “Ama usta, adam bugün çayevine gelmedi ki? ” Ustası “Geleydiii.” Demiş, çiziktirmiş. “Ama usta, adam bugün çay içmedi ki” Ustası “İçeydiii.” Demiş, çiziktirmiş. Müdürün de yapacağı bundan başka şey değildi: “ Ama usta, tahsildar Almus ‘tan Tokat ‘a araç bulamadı ki? ” “Bulaydııı.” “Ama usta, gelemedi ki; paraları vezneye yatırsın? ” “Geleydiii, yatıraydııı.”
Bağışla hocam;
Destursuz geldim dergahına,
Burası gönüller kapısıdır, sevdalar ocağıdır diye,
Bir açmazım var ki; eline-ayağına düşmüşüm,
Kamilsin, kutsalsın, ermişsin,
Anlat Yaratan ‘ın hakkı için beni bana,
Küçüklüğünü görmeyi çok isterdim,
Kısa kesilmiş saçlarında beyaz kurdelalar,
Üstünde siyah okul önlüğü,
Boynunda beyaz yakalık,
Sıska bacakların dizlerine kadar açık,
Dizinden aşağı bembeyaz çoraplar,
Yoksulluktan çekmedim karasevdadan çektiğim kadar,
hastalıklardan çekmedim,
sellerden, depremlerden çekmedim,
yangınlardan, zulümlerden çekmedim.
Çekmenin ne demek olduğunu
karasevdana düşünce
Bir hasta kediydim serilmiş yola,
Destur verilince kaplan kesildim.
Gücüm yetmez iken incecik kıla
Kat kat demirlere tırpan kesildim.
Bir uyuz it idim ekmeğe muhtaç,
Tanrı bu dengeyi boşa mı kurdu?
Kalkmış dümdüz yolda yuvarlanırsın.
Nice şey boşlukta asılı durdu,
Neden söz ederken hıyarlanırsın?
Çocuklar bilgili ana-babadan,
Denizde mehtap vardı, yıldız doluydu gökler,
Senin tren sesiyle yola çıktığın akşam.
Sanki benim elimdi sallanan bütün eller,
Hüzünle pencerede durup baktığın akşam.
Öldüm öldüm dirildim, yürekten yaralandım,
Çokları sanıtor ki oyun için bu dünya,
Ne kadar boşa atsa yine çıkar doluya,
Bilmezler ki bekliyor pusuda Hanya, Konya,
Bir gün düşünecekler kaşlara yıkıp fesi,
Bir avuç davul tozu, bir minare gölgesi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!