Adsız bitkiler, yapraklar
ve dağlardan teller,
yeşil havadan örülmüş dallar, yeni işlenmiş
oya iplikleri, karanlık metallerin kuytuları,
sonsuz bitey bir taç gibi
üstünde rutubetin, o yaygın buhar, o muhteşem su.
Bilim ki yalın bir azizedir, bırakmaz işini
Hesaplarken herhangi bir şeyin varlık nedenini:
Adamasına yeterlidir kendisini
Bir araya yığılmış şeylerin hemen tasarlanmış olabilmesi.
Bilir yaşayan her şeyin nasıl meydana geldiğini,
Ama hayır! Benim kalçalarımı biçimlendiren Tanrı nasıl izin verebilirdi göğsümdeki goncaların kurumasına? Büyüdüğünü duyumsuyorum göğsümün, yükseldiğini büyük bir barajdaki su gibi, sessizlikte. Ve şişkinliği vuruyor söz-veren bir gölge gibi karnıma.
Kim bu vadide ıslaklığı memelerini doldurmayan benden daha yoksul olabilirdi ki?
Gecenin çiy'ini toplamak için kadınların dışarı koydukları çömlekler gibi, dönüyorum bağrımı Tanrı'ya; yeni bir ad veriyorum oğluma, Gerçekleştiren adını veriyorum O'na, ve yalvarıyorum O'na hayatın şerbeti için. Oğlum gelecek ve arayacak onu susuzluğuyla.
Bu dağ benziyordu
Sanki
Yılın oniki ayı üşüyen
Ve üzerinde
Uzun, boz renkli ve dar bir paltosu olan
Uzun ve zayıf bir adama.
Uzanarak yayılmış, titreyen ve soluyan ve beyaz,
ve meme uçları ayrılmış iki sayı gibi
ve bacakların gül kızılı buluşması
cinselliğinin gecesel kirpiklerini kırpıştırdığı yerde
bakıyorum kağıttan ve aydan bir kıza,
kabuksuzum ya da çiçeksiz bir kiraz ağacı gibi düzüm,
Ey kindar, artık bulmuş olmalısın mektubu,
şimdi ağlamış olmalısın hiddetten,
ve sataşarak anısına annemin şimdi
çürümüş kancık
ve köpekanası diye çağırmış olmalısın O'nu,
sen şimdi terk edilmiş, yapayalnız
Dul
Dul. Kendi kendisini tüketir bu sözcük –
Yüreğini tek bir göz gibi dışlamak isteyen
Haşlanmış, kızıl topoğrafyada
Yanan bir gazete kağıdının yüzeyi misali gövde
Dumanı ve ateşi ve buharı çıkarır mı
lokomotiflerin OOO’su?
Hangi dilde düşer yağmur
acılı kentlerin üzerine?
Hiçbiri benden daha iyi değil, fakat benim kadar
iyi şarkı söyleyen kaç kişi gelecek benden sonra;
Söyleyecekler gerçeklerinin yüreğini
tıpkı onlara söylemeyi öğrettiğim gibi;
Tohumumun meyvesi,
Ey benim isimlendirilemez çocuklarım.
Dünya, altından yapılmış büyük bir şirkete dönmüşse eğer
duyulur ansızın
dünyanın yüreğinin çarptığı
Erik Stinus (d. 1934, Danimarka)
Danca’dan çeviren: İsmail Aksoy




-
Esel Arslan
Tüm YorumlarEdebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla