O Mavi Ev
Parlak güneşin olduğu bir gece. O yoğun ormanda duruyorum ayakta ve bakıyorum pus mavisi duvarları olan evime doğru. Sanki yakın zamanlarda öldüm ve baktım eve yeni bir açıdan.
Seksen yazdan daha fazladır burada bu ev. Evin ahşabı su geçirmez yapılmış, dört kez neşeyle ve üç kez kederle kaplanmış. Ne zaman bu evde yaşamış biri ölse, ev boyanır. Ölü kişi bizzat kendisi boya yapar, fırçasız, iç taraftan.
Duvarlara resmediyoruz düşlerimizi.
Acele etmeksizin – aydınlık gün ışığında:
haklarını almalı renklerin hepsi,
şiirin hepsi de, her bir sözcük
başlangıçtan geleceğe dek;
mutfaktaki soğanın, patatesin, fasulyenin,
Onca Adım
Yüzleri yukarı olmak üzere bırakılmış ikonalar toprağa
ve toprak çiğnenip durmakta
tekerlekler ve ayakkabılar tarafından, binlerce adımla,
on binlerce kararsızın ağır adımlarıyla.
Pazartesiler içine geçer salıların
ve hafta bütün bir yılın:
kesilmez zaman
yorgun makaslarınızla,
ve günün bütün adları
yıkanır gecenin sularıyla.
Hayır, daha kurumamıştı bayraklar,
uyumamıştı askerler henüz,
özgürlük giyitlerini değiştirdiğinde
ve dönüştürdüğünde kendini mülke:
yeni ekilmiş topraklardan yükseldi,
yeni bir kast doğdu,
Olabilir, Christopher, Santa Monica'daki
Yapraklarla örtülü evinde uzanmışken ve beklerken
Dışarıdan duyabilirsin yeniden başlayan
Kesintili, anonim bir sesi,
Güz günleri gecikir gibi
Elli yıl öncesinin Berlin’inden –
Yaşamaz bu şiirler: hüzünlüdür bu teşhis.
Yeterince büyütmüşler ayak ve el parmaklarını,
Yoğunlaşmaktan şişmiştir küçük alınları.
Dolanıp dururken yitmişlerse insanlar gibi
Görmediklerinden değil anne sevgisini.
Kül gibi, insanla donanan denizler gibi
sarhoş uyuşuklukta, biçimsizlikte,
ya da yukarısında yolların işitmek gibi
çan vuruşlarının birbirlerine rastlaşmasını
bu sesle ayrılıyor metalden,
bir ağır, şaşkın ses, öğütülüyor toz oluncaya dek
Ansızın yoksan,
ansızın yaşamıyorsan,
yaşamayı sürdüreceğim.
Cesaretim yok,
cesaretim yok yazmaya,
Yaşlı adam indirdi birasını.
Evlat dedi,
(ve bir kız oturduğumuz masaya geldi:
sordu bize İsa aşkına bir içki alıp almayacağımızı.)
Kimsenin sana hiç anlatmadığı türden
Bir şey anlatacağım sana, evlat.




-
Esel Arslan
Tüm YorumlarEdebiyatın böylesine ayaklara düşürüldüğü
ülkeme damla damla uzaklardan gönderdiğiniz çeviriler
biz şiir severlere gürül gürül akan ırmaklar oluyor.
Sonsuz teşekkürler,sevgi ve saygılarımla