eski bir korkudur
bende hayalin
takvimler yandıkça
çözülüyor nefesin
içimde bir yerlerde
kalp gibi atıyor sesin
hayat kızıl bir nehir gibi usul usul akarken
gitme kal dediklerinin ardından bakacaksın
ayak izlerinde kalacak gözlerin
aşk dedikleri şeyi bir mezar gibi kalbine kazacaksın
kuru başaklar nasıl beklerse yağmuru göklerden
bu bir cinnet tiyatrosu
konu: çoktan seçmeli bir aşk sınavı
sahnede üç kahraman
biri aşık, biri maşuk, biri de paralı adam
güzel kadın, genç aşkının önünde diz çöker
bugün bir resim gördüm
ayaklarımın bağları çözülüverdi
başımda aşağı kaynar sular dökülüverdi
etrafımı saran bir volkan saçılıverdi
bir denizin ortasında susuz kalıverdim
zulme nasıl başkaldırırsınız
gidersiniz okyanusun ötesine
dünyayı kan gölüne çevirenlere
çocukların kanla değil su ile yaşadığını anlatırsınız
gidersiniz kara kıtaya
beyaz tenli gördüğünde
bir adam çıktı kürsüye ve şöyle seslendi:
savaş ilk günden beri var olan ölümsüz bir gerçektir
tek ihtiyacım olan şeyin bu iki hece olduğunu çok iyi biliyordum
insanlık tarihinde hep aynı senaryo oynanır aslında
mahallenin kabadayısı mahalleye daha yeni gelen adama omuz atar
Death blue sea is moss now
Waves held captive in the beach
Wet seas are desert now
I don’t help you
My hopes run out, walking you go away
bir çöl yangını düştü içime
en uzun geceyi yaşadı ömrüm
nasıl bir şeydi anlamış değilim
yalanmış, dedi bir çırpıda
tüm yaşananlar yalanmış
bir veda etmeden giderim dedim
bakarsın ardımdan, sarar kederim
ben kuşların göçtüğü mevsimdeyim
bana durmak yasak anla “kedim”
sen kışlarda kal, donsun ellerin
çığ gibi dökülsün her an yokluğum
oradaydım
güldüğünde, bir gamze gibi yanaklarında
oradaydım
ağladığında, bir damla yaş gibi gözlerinde
oradaydım
giderken usul usul yürüyen ayaklarında





Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!