Birce yağmur güldü bunca güzel
Kan susayan toprağın gözlerine
Hazanı bahara erdiren
Hiçliği ab-ı hayata döndüren
Nar-ı ateşi cennete çeviren
O gülüştü zamanı kör kuyudan çıkaran
bir yol şiiri tutuyor ellerimden
ah Tanrım bugün gitmekten korkmuyorum
dur fısıldama geleceği
dönüşü olmadan gitmeliyim
güneş ateşten, çöl denizden
Sonra dağlar yıkılır küllerin üstüne
Ölüler ve yalnızlar üşür
Çürür yürekler
Kirli kan
Kırık kemik
Pis damarlar
güneşin doğduğu yerden koşarken süvariler ta battığı yere
çöller, denizler, kıtalar kalırken bir bir geride
güller açıyordu ışığın dokunduğu her yerde
bu ilahi bir meşaleydi ki, taşıyordu insanlık elden ele
ateşten yüreklerde büyürken o kutsal çile
iki saadet dolu hatıradan ibaret o ölümlü zaman
bitmek nedir bilmiyor
lavdan bir deniz gibi kaynıyor yüreğimiz
eski bir hikayedeki lanet gibiyiz
öldürdükçe çoğalıyor hayalin
bulutlar gibi doluyor, çöller gibi bekliyor
varsay ki biz yaş bir ağaçmışız
sevdiklerimiz üzerimize adını yazmış
yazarken acıtmış, kanatmış, yaralamış ve sevmiş
aşk kalbin duvarlarını saran bir sarmaşıkmış
tükenmiş nefeslerimiz bir başkasının ciğerlerinde
bir adam öldü, dediler
bir adam durdu ve düşündü
düşlerden düşlere geçti
o adam, işte bu adam
düşünen, çalışan, koparan
ben de varım, diyen
ne bir çiçekle anlatabilirim
ne bir mücevherle
ne de başka bir şeyle
kim anlatabilmiş ki
sonsuz bir aşkı
sonlu kelimelerle
ne tez alışır, ne çabuk severmişim
ben bu yüzden hep kaybedermişim
sevmeyip de nefret mi etseydim
düşene bir tekme de ben mi savursaydım
kaybetmekse sevmek, ben buna alışığım
kapıda dikili kalmaksa terk edilmek




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!