Ne tesadüf ne de son... İlahi takdir ölüm,
Ebed yolculuğunda; en acı, en hoş bölüm...
Aralık 1999
Ey engin ufuklarda parıldayan Taç Mahal.
Ey çağlara taht kurmuş mahzun, utangaç mahal.
Ey hasretle, hicranla harcı yoğrulmuş destan,
Ey bu yeşil vadide bembeyaz kıraç mahal.
Aşk yoksa bir saltanat, kılıç kından ibaret;
Taht dediğin bir tahta parçasından ibaret.
Ekim 2013
Taş var karışır toza, çiğnenir caddelerde;
Taş var taşar fezaya, taç olur kubbelerde.
Taş var uzar göklere zirveler yüreğinden,
Taş var köksüz saraylar yükselir direğinden.
Ter deyip geçme öyle, bazen bir damlacık ter;
Arzı temizlemeye, zulmü boğmaya yeter.
Ağustos 2013
Toprak en büyük nimet, âleme ibret Hak’tan,
İdrak içindir insan yaratılmış topraktan.
Membasıdır hayatın, meşheridir sanatın;
Mührüdür yeryüzünde ilahi saltanatın.
Ondadır bütün kökler, ondadır renk, koku, tat;
Ondadır kâinatın ardındaki hakikat.
Toprak gibi her varlığa ana ol,
Toprak gibi yaşatmaktan yana ol.
Toprak gibi kökler tutunsun sende,
Toprak gibi doğsun çağlar gölgende.
Yedi, içti topraktan gözü doymadı yine,
Üstte tatmin olmadı en son girdi içine.
Eylül 2013
Ne Kars ne de Iğdır’dan; ülkem Uygur’dan başlar,
Ülküm aşar dağları ta Singapur’dan başlar.
Bitmez Hatay, İzmir’de; Bosna’dan Fas’a uzar,
Sığmaz sığ denizlere, Hint’ten Atlas’a uzar.
Şiir bir kelimenin soluk almak sesinde,
Ve dinlenmek bir beytin görkemli gölgesinde.
Duyabilmek düşlerde sonsuzluk bestesini,
Bulabilmek ahengi kıtalar ötesinde…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!