bir nevi eski zaman hikayesi bu
sofalı, cumbalı, verandalı ,ahşap,
kerpiç evli …
odaları naftalin kokan
duvardaki saatin tik taklarından başka
ses duyulmayan
bir nevi eski zaman hikayesi bu
tek tek giderek yükseliyordu şehir
güzel bir manzara için adeta
birbirinin önünü kesiyor
diğerinin güneşine
zaten çoktan engel olunuyordu
sadece isyanların şiddeti ve ön öfkeleri idi
içimde bir yerlerde,
yürek atışlarıyla çoğalan
artan zamanlar hep gözümün önünde
ruhla beden arasındaki mücadele
ben ne hikayeler biliyorum
öyle sözlerden kurulu ki
gözleri kapalı içimdeki çıplak duyguların
kafesleri sökülmüş bir zamanın arkasından
kör bir sonbahar ikindisinin ışığında sarhoşum
bugün sebebini bilemediğim bir sıkıntı var içimde
çatlıyor yüreğimin çehresi süzülüyor kıvılcımlar
tıpkı bir krater gibi
bugün sebebini bilemediğim bir tuhaflık var içimde
elma çiçekleri toprağın üzerine düşerken
üzerimden silindir gibi geçti
pusuda bekleyen, sinsice bir hastalık
hep hastalıkların aynı yere çıktığını düşünürüm
neyi ne kadar bölerseniz bölün
görmek istediğiniz şeyi görürsünüz
ölüm bu
Şimdi aynı şehri solukluyor
şehrin yalnızlığını
farklı iklimlerde yaşıyorum
caddelerinde parfüm kokulu kum fırtınası
bir gölge gibi yağmur dolmaya hazır
gökten tozlar yağar öyle çok
peşinden sonbaharın sararmış yaprakları
üstlerinde yağmur damlaları
bir sonbahar mevsimi şarkısı mırıldanırım
ardımda bıraktığım kaldırımlarda
çatırtı sesleriyle uyanırlar uykusundan
mevsimlerimi kaybettim
düştüğü yerden
hangi arzu,
hangi ses
hangi iklim,
neydi…
geceye aydınlık taşıyan
ümit sabahından
içten içe tutuşan
uzak şafakların közünü geceye serpen




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!