sabahın kör vakti
bazen yalnızlığı delen bir telefon geliyor
hiç tanımadığım kişilerden
diğer uçta ve sesi alabildiğine kardeşlik kokuyor
öyle değil mi
duru bir şükür ırmağı
neden akar sadece
aktığını bilmeyen bir ırmak gibi
neden çağıldar sadece
denize yaklaştığını hesap etmeyen bir çağlayan gibi
ayrılıkların ait olduğu ülkeyi biliyor musun
yaşarken kaç kez çıldırmanın eşiğine geldiğimi
kaç kez soğuk sabahlara kadar gördüğüm düşler
hangi bulutların arkasında gizli
taş duvarların esmer koridorlarında
her köşesi mosmor kocaman taşlardan
geceye inmiş sözün muradı sensin
farkında değilsin
kalbinin zirvesine yürüyen ağır yükün
iki yakasına düğümlenen sensin aslında
dudakların ucuna uzanan tebessümün
bir saat benden uzun,
biraz ince
dalgalı dakikaları bir siluet halinde
geçiyor içimden
içimden, içime ,saniye salise
bir hüznün vardiyasında
kaybederim ümitlerimi katran karası zeminlerde
ayaklarımın altından salınıp giden toprağı
zulmün bin bir türlüsüne uğrar düşüncelerim
göz ucuma takılır bir garip özgürlük
her dakikası zandanlar da kaybolur
sevimli saçmalıklar beynimi yormaya başladı yine
bu gece hasta olabilme ihtimalini yaşıyorum
zaten öfkem doruğunda neredeyse çıldıracağım
savurduğum küfürler yetmiyormuş gibi
ateşim otuz sekizin üzerinde
pusludur yüzü gecenin
yıldızları
sönerlerken bir-bir
yüreğin sıkışır cenderede
ne kadar hayal varsa içinde
kırar kapılarını fırlar dışarı
bir istasyonda unutulmuş ucu yanık mendil gibi
unutulmuş menkıbeler bırakıyorum her köşede
tren camından bir kentin görünümü kadar sımsıcak
karanlığın en koyulaştığı zamanlarda her şey darmadağın
gök, güneş, denizler yer değiştiriyor
hevesin bin bir rengine müptela hayatlarımız
bin bir arzu var yüreklerde
ezelden ebede akıp giden zamanın
her rengine
ayrı desenler çizilmiş
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!