gel…
son kez ilk baharımız ol
bu mevsim güller incitilmesin
gamküsarımız ol
kalbimizi kaydırmadan
nice tebessümleri düşer toprağa
kanayan bir gül gibi
yorgun soluklarının sesi
yürekten gelir yankısız
uzun, kıvırcık saçlı bir kız gördüm düşümde
bir zeytin ağacı gördüm düşümde
badem ağaçlarının kokusunu gördüm düşümde
uzun gecelerin hüznüne aşılanan
seni gördüm düşümde ayşa
derin derin içime çektiğim soğuk,
iliklerime işliyor
titriyor ellerim
üşüyorum…
zihnim uyuşuyor
kabuslar üretiyor uykularım
öyle sanılıyordu
oysa gitsen de kalsan da candan olacaksın
öyle demiyorlar mıydı
kalmaya direnmenin kime faydası var
bir eski zindan gibi içim
dar kapılarını kırıp
gizli fikirler deşifre ediyorum
karanlık bir hayalın sokaklarına damla damla düşen
ruhuma sinmiş isyan krizlerinden
bizim şehrimizdeki tüm sokakları tanırdık
sıcakta tüm gölgelik yolları bilirdik
gölgeli ağaçların altındaki serinliği
güneşin nereden doğduğunu,
batışının nasıl bir lezzet kattığını akşamlara
denizin dalgasını, lodosunu ve de martı seslerini
tatlı tatlı yağıyor
haykıra haykıra eriyesine denk
derbeder ve hüzünlü
hışırdaya hışırdaya
büküle büküle
kar yağıyor...
karanlıktır alınlarından akan ter
kazmayı dağın sert taşları yüklenince
boğazındaki lokmanın kiridir kömür
yüzleri kapkara bile olsa
gönülleri kara elmasla işlenmiş
vurur grizular yaşamlarını göçüklerde
afrika açlığın ve gözyaşının memleketi
çatlamış topraklara güneş bir başka bakıyor
kavuruyor kıtayı sefalet
sokaklar bir başka
zulüm ve açlık kokuyor
ana kucağında bebekler ölüyor




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!