uzayıp giden masallar anlat bana
kelebeklerin o kısacık ömründen
mor menekşelerin açtığı mevsimlerden
cemreler gibi
havaya suya ve toprağa düşenlerden
azlar az kalmazlar
tohumlar azın kabuğunu kırar
bilir adı mustafa (sav) olan çekirdeklerin
birazı ağaç olur
bir erkeğin yaşamında en önemli basamaktır baba olmak
ilkin haber olarak gelir babalık
sonra küçücük bir bebek kucağında
çekingenlik ve tecrübesizlik
insan mucizesi karşısında
duygular sel gibi taşar gider
dağların güneşe dönük yamaçları bir çocuk nefesi kadar yumuşak ve güzeldi
sonra, buzullardan bir rüzgar esti acelesi olan alaca karanlıkla beraber
gri-mor rengini de ardından sürükleyerek sessizce
kupkuru bir soğuk
kaplayıverdi vadileri, boğazları da
ne zaman sığınsam yalnızlığa
karanlığın soğukluğu içimi üşütür
konuşmaya yeni başlayan bir çocuk gibi
her sabah
bazen masumlaşırım
görünür rahmetin bin bir tecellisi
kutsiler ordusu ışıl ışıl ufkumuzda tüllenir
gönüllerimiz ötelere kanat açar pürneşe içinde
sidre-i müntehasının son sınırında bir nevi sonsuzlaşır
öyle bir ledünni zaman tüneline gireriz ki
adeta cennet katlarında seyahat ediyormuşuz gibi
bak oğul
öyle ya da böyle, hiç fark etmez
kişiyi sorgulamak sana düşmez
eleştirin o kadar pervasızca olmasın
biraz anlamak gerek halden
kim bilir kimin acısı daha derindir kimden
yıldızların kendilerini aradığı bir hırçın gecede
öfkeyle bilenmiş bütün saatler iskelede
kendi dalgalarına çarparken
yolunu gözlüyorum son geminin
ışıkları sönmüş
bir fenerde
kımıldamadan otururken balıkçıl kuşları,
birden havalanırlar ağır uçuşlarıyla ırmağın üstünden
gökyüzündeki temaşadan süzülen ışığın ardına
tepelerden yukarılara doğru
kendilerince bir türkü tutturmuşlar
kımıldamadan otururken balıkçıl kuşları,
birden havalanırlar ağır uçuşlarıyla ırmağın üstünden
gökyüzündeki temaşadan süzülen ışığın ardına
tepelerin yukarılarına doğru
kendilerince bir türkü tutturmuşlar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!