avucumun içinde saklı koca şehir
pencerelerinde kızıl biber asılı ahşap evler
gözlerime mıhlı elmas pırıltılı gökyüzü
arkasında fosforlu çizgiler bırakıp geçip giden alaca akşamlar
şehrin tenhalarını fethederim her gece
narin
zarif
ince
dili tutulmuş
üzerime sinen ani bir suskunluktun
senle birbirine çok uzak parçalar iken..
hiç bir anlamı yok güneşin ayı kovalamasının,
her şey yarım
her şey parça parça
bir bütünün parçaları gibi dağınık
bak nihan bakışlı şebnemler oynaşıyor rüzgarda
yapraklar ki, bahar kadar taze
işte bu yüzden elvedalara alışmalıyız zeynep
avuçlarımızın içinde tuttuğumuz eski bir yangın
kaç kez tükenmişliğin kızgın ateşine salınırız
ölüp- öldürünce…
her şeyin güllük gülistanlık olacağına inandı insan
oysa koca bir yalandı
yalandan bir masaldı anlatılanlar
bir kurgu ,bir kuruntu, şaşalı bir safsataydı
takdis edilmiş kitaplarda yazılı olanlar
gece yarısı...
kafile derin bir uykuya dalmış
dağ taş susmuş sanki her şey uyuyordu
sonra aniden bir hareketlilik başladı.
uyandırmamak için ayaklarının ucuna basıyor
onbeş temmuz gecesi
kaderin üstünde bir kader vardı
masallar, destanlar, türküler…
izzetin şanlı tarihi kan ile yazıldı
yapıp ettiklerimle değil de,
yapmak istediklerimle alsa boyumun ölçüsünü
bitirdiğim işlere bakarak değil
içimde büyüttüğüm hayallerimle takdir etse beni
elimden gelenleri değil sadece
an geldi
nefeste tazelendi ses.
sözler taze bir yağmur olup düştü .
adımlar farklı,
öfkeler farklı
bir çocuğun gözlerinin içine girerek
seyredilmeli peygamber
çocuksu bir saflığın göğünde yükselen
bir yıldız gibi
parlamalı peygamberlik nuru
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!