unuttum ilkin pusulasız hayalleri
bağrım çöle dönüştü gönlüm çöl ateşine
kurbanı olmadan yağmurlarına diriliş yok
sorma sakın bu gök bu deniz neden karanlık
sanırım tek suçlu o kömür siyahı saçların
geceleri yangın yerine çevirir yakamozlar
dalgaların üzerinde sonsuzluğa adanmış
her dem bir varidat tufanıyla sırılsıklam
küsuflara maruz
şimşekler mertebesinde yansımaları
nice sürprizlere gebe
aşka sınır tayin etmek mümkün mü
izleri gecemde gündüzüm de
şevkle coşar ,neşeyle çarpar yüreğim
hançer yarası kadar kutlu
kurşun yarası kadar makbul
gözyaşı dökmek kadar...
dönülmez akşamın ufkundan
çekilip gidiyor güneşin kızılca ışıkları
pas tutuyor pencere önlerinde umutlarım
yıldız yıldız
yolsuz şimal gibiyim
şevkle coşar ,neşeyle çarpar yüreğim
hançer yarası kadar kutlu
kurşun yarası kadar makbul
gözyaşı dökmek kadar...
ümitlerimin sadrını açmak için
gölgeler uzuyor güzün solgun yaprakların altında
eriyor vakit, kayıp gidiyor saatler
alaca gölgelerin hoyratça tırmaladığı
sağır zamanlarda bir çaresizsin
gölgeler uzuyor güzün solgun yaprakların altında
eriyor vakit, kayıp gidiyor saatler
ağaçlardan kanatlanıyor serçe kuşları
çekiyor anaforuna teneffüs edilen her nefes
bir bomba patlamış sanki kalbimin merkezinde
ve önce sen ölmüşsün uzun yaz gecelerinde
sonra içimde senden kalanlar
her bir türevi her bir zerresi her bir kalıntısı
oysa…
kalbimin
bazen bir veya birkaç sızı geçiyor yakınından
bazıları eskiden olduğu gibi sivri uçlarını değdiriyor
bazıları hiç değişmemiş, eskiden nasılsa şimdi de öyle
ücra ve sessiz yerlerde
aşikar bir zamana medyunum
zahiri cihetlere kenetli
fıtri rengini bırakırken güneş
nur ırmağı akşam çağlayanından dökülürken
hüzün renkli bulutlar sarmışken göğü
zevale doğru akan sır benim




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!