ölümle amansız vuruşan kahramanlar
kah devasa rüzgarla doldurdular yelkenlerini
kah bir duvar kağıdına çakılı kaldı gözbebekleri
hayalsiz ve emelsiz yaşlanan çiğdemler anlattı
kış gecelerinde yere düşen karların hikayesini
ıslanıyor saatlerin on ikisi
yırtılmış bir mektubun üzerindeki adresten
incecik limon dilimi gibi fincanımın içine bırakıyorum seni
karşımda duruyorsun öylece
aklıma vurup düşüyorsun
*
denizin kıyısında gri bulutlu bir yaz günü
gürül gürül yağmur yağıyor
en az üç saat aralıksız
bir gün düşersem yollarına İstanbulun
bil ki seni sorarım caddelerine
kaldırımlarında seni ararım
delicesine daldığımda sokaklarına
her bir evin önünde seni görürüm
Rüzgârlardan başka her şeyin durduğu,
sadece yaprakların hışırtılarının konuştuğu bir yer.
Çevrede çıt çıkmadığı,
insanların sus pus oturduğu bir belde.
Olanca dinginliğine rağmen sokaklar,
mavi bir kelebek gibi
bazen kanatlanır heyecanlarımız
masal çiçeğine benzer
adeta hüzün kokan beyaz zambaklar koklarız
evler, sokaklar, yaşadığımız şehir
işte o zaman
vaad edilen yardım ve fetih geldiğinde
islama davet zamanıdır artık
yeni tebliğler yeni inzarlar başlayacak
ve sen insanların fevc fevc
Allah’ın dinine girmeye başladıklarını göreceksin
çocukken gökyüzü daha geniştir
yollar daha uzun
evler daha büyük
ve babamız dev gibidir
sonra alem değişir
öylesine bir buhranla cebelleşiyorum
bütün uçurtmalarım paramparça
mart ayazına uğramışlar sanki
bir bozgunun alaca karanlığında
son hüması senelerce
çizik çizik ruhum soluk desenlerce
hasretle ağlasın arınsın bir kaç damladan göz
hicranım geceler boyu umutlarıma kandil
bir yare mutadım ki nazarından mahrum gözlerim
yıllardır mecnunum cehennem azabı çöllerinde
ufkundan gelecek bir lütfu iştiyakla beklerim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!