umut patikalarımız
bir rüya görelim
önce yumalım gözlerimizi
uyuyalım, uyuyalım…
sabah ezanından hemen sonra
yani daha gün doğmadan
beraber bekleyelim seninle, kendi perdelerimizin aralığından
bir ekmek arabasının, nal ve tekerlek sesini
ve o eski kamyonetin içinde, çarpışan süt şişelerini
dalga sesleri cama vuruyor
vapurun buğulu penceresine adımı yazıyorum
elimde bir simit
bir bardak çay
hülyalara dalmışım
biliyor musun
seninle konuşmaya geldim
seni evimize götürmeye geldim
güneşin ufkun üzerinden batmaya hazırlandığı
köhnemiş bir deniz kıyısına
metruk tahta masalarından birisine
soğan isminde bir şey var bu dünyada
onca köye gidildiğinde her yer o kokar
evler, yollar, çocuklar , köy otobüsleri
soğan yiyen ineğin sütü
soğan sezonu açıldıktan sonra
sen deniz feneri olmuşsun bir kere
dünya gurbetinin sessiz çığlığı senin
sınana sınana fırtınaya tutulmuşlara
dünya ötesi bir bakışsın
kaç kalbe kan diye damladın
kaç ayrılığın ateşine köz düşürdün
hala
garip garip huyların sahibi bensem
kalemi ısırmak , masanın üstünü dağıtmak gibi
elbet tüm bunlar bir şeyin alameti olmalı
bazen şehrin karanlık kaldırımlarında
kalbinin doruklarından umutlarıma bir teselli gönder
darmadağın zamanlarım şimdi sevgine muhtaç
haykırır sinemin her zerresi sana ihtiyacını
yangınlara dönüşür yalnızlığıma düşen ateş
cennetteki köşkünden melek ol gel imdadıma
dua serinliğinde uyut beni kollarında anne
yürüyordu tam karşıdan vuran rüzgara aldırmadan mehmet
bavulun sapını tutan kemikli eli buz kesilmişti
yürüdükçe sert rüzgarın önünde
şeytani bir büyücünün yaptığı karanlık büyülerle
kulaklarında parçalanıyordu sert soğuk
buna rağmen attığı her adımla
her dem yeniden doğayım istiyor
gün bugün
saat bu saat
öncesiz ve sonrasız yok olayım istiyor
her gün büyük gürültülerle çekilsin uykusuna
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!