Bir dere kenarında başladı hikâyem
Annesinin kollarında bir bebek,
Ellerinde zehirli bir dua.
"İntihar mı, terk mi?" diye sormadım,
Yıl 1978 günlerden Salı,
Elbistan’da kaldı, bir çocuk aklı
Bir hikayesi vardı, yürek dağlayan
Anlatsam mı dostlar, annemin intiharı.
Kucağında bebeği, geldi Ceyhan yanına
Bu çelikleşmiş yılların ağır halkalarını taşırken omzumda,
Biri beni yanlış mı anladı diye kırk kere düşünmekten vazgeçtim artık,
Anlasın ya da anlamasın,
O karanlık labirentte kaybolan kendi sesidir,
Bir sonbahar yaprağıydım, aynanın karşısında düşen.
Yaşımın sayısı, avuçlarımdaki çizgilerde taştı.
Yarına ertelenmiş her kahkaha, çatlak bir saksıya ekilen tohumdu;
Filizlense bile, kökleri taş duvarlara çarparak kırıldı.
Bazen seni düşünüyorum
Bir gölgenin ışığı nasıl tamamladığı gibi
Keskin bir sessizlikle doluyor aralar,
Ve ben, o boşluğu kelimelerle doldurmak yerine
Bir akşam üstü, güneşin son ışıklarıyla yıkanmış bir odada,
Senin gözbebeklerinde kaybolan sözcüklerimi aradım.
Belki de aşk, tam o kaybolduğum yerde başladı,
Çünkü ben suskunluğumu bir şarkı gibi söyledim, sen ise dinlemedin
O akşam, rakı şişesinin dibinde kaybolmuş gülüşlerimizle başladı her şey
Aşk inanılmaz bir temizleme unsurudur. Muhabbet duyulan kişinin durumu ne kadar vahim olursa olsun, seven kişi her şeyi ve tüm olumsuzlukları kolayca kabul edebilir. Ayrıca her zorluğa göğüs germeye hazırdır. İçinde bilinmedik bir kuvvet sürükler, bilinmeyen bir güç hazır hissettirir onu olumsuzluklara karşı savaşmaya. Dünya toz pembedir artık ve o dünyanın yıkılmasına asla müsaade etmeyecek, müdahale halinde bir canavara dönüşebilecektir kişi. Sevgi temizler kişiyi. Yürek masumlaşır, çocuklaştırır bireyleri. Aşkın sıcaklığı öyle bir şeydir ki, karşısındakini içten içe eritir, kalıba döker ve onu yavaş yavaş şekillendirir. Mutluluğun resminin döndüğü bir ekran belirir insanın zihninde. Bazen yağmur altında Islak ayakları ile yürüyen bir adamdır aşk, bazen denize dalıp çıkan bir martı. Kimi zaman ulaşamadığın, Zirvedeki yıldızındır aşk, kimi zaman avuçlarının arasında sıcacık bir gülen yüzdür. Varlıkla yokluk arası bir şeydir. Hayatta hiçbir şey sebepsiz değildir elbet. Hayatımızda olup biten her şeyin kişisel yazgımızda bir yeri, bir rolü vardır. Hayatın bir deniz olduğunu düşünürsek bu gibi olaylarda o denizin dalgalanmalarıdır işte. Ve dalgalanmayan hiçbir deniz yoktur ki ölü deniz bile olsa. Peki aşkın bir ölçüsü var mıdır? Nasıl ölçeriz aşkı? Bu konuda herkes farklı düşüne bilir. Kimine göre yoktur aşkın ölçüsü, kimine göre ki çoğunluk günümüzde cüzdana eşdeğerdir. Aslında kanaatimce vardır elbet aşkın bir ölçüsü. Nasıl ölçeriz aşkı anlatayım, dilim döndüğü, kalemim yettiğince. Yani bence. Birini seversin, öyle çok seversin ki, onun öncesi ve sonrası yoktur. Aşk deyince aklına ilk o gelir. En çok onun için kontrolden çıkmışsındır ve en çok onun için türlü saçmalıklar yapmışsındır. Bazen onun sevgisi, ona verdiğin değer rehberlik eder sana. Onunla ölçer onunla tartarsın her şeyi. En tepededir o, zirvedir ve sen zirveye oynarsın. Yani demem O ki: Aşk her zaman yeni değildir. Sil baştan hiç değildir. Aşkın ölçüsü "ZİRVE''dir. Zirvedeki Aşktır.
Huban Asena ÖZKAN
Bir harf düştü yüreğime,
Kıvılcım oldu.
Sonra sözcükler,
Demir dövülür gibi çarptı vicdana
Biri kibrit çaktı, "Yan!" dedi,
Alevler sıçradı tenime…
Ama ben,
Küllerin içinden doğan bir yangındım,
Bir gece çiçeğiyim, ay ışığında açan
Gündüzün kör eden parlaklıklığından kaçan.
Köklerim, yeraltı nehirlerinin gizli şarkııyla beslenir
Yapraklarım karanlığın ipek dokumalarıyla örtülü
Sen bir kartalsın güneşin tacını takan
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!