her akşamüstü kararırken sular
gölün camgöbeği rengi gözleri
hüzünle bakıyor Toros dağlarına
şımarık bir rüzgar yalarken
sabahları bir telaşı olmalı insanın
akşamları da öyle, sevdikleri yanında olmalı
sofrada bolca, tabak, bardak, kaşık çatal
yemek kokusu doldurmalı tüm odaları
fırından yeni çıkmış ekmek gibi
Bulaşıcı hastalık gibisin
Ne öldürüyor
Ne iflah ediyorsun...
Belki iç dökümümsün
Belki de yaşamımla
ellerinden tanırım seni, nasır tutmuş ellerinden
saçlarından bir de, oldum olası ak saçlarından
kokundan anlarım kapıdan girenin sen olduğunu
tütünle karışık, ter kokundan
sesinden tanırım seni, otoriter sesinden
Bak şu feleğin işine
Karışır oldu düşüme
Düşündüm döndüm şaşkına
Darılsam ne kırılsam ne
Benzetirlermiş deliye
Kışın ayazına
Yazın kavurucu sıcağına aldırmayan
Kendisiyle kâh dargın kâh barışık
Bir kız çocuğu olduğum
Dünlere çağırıyorum seni
Değişmek güzeldir de, akıbet güzel ise
hep iyi, güzel ve doğruya yönelmesi,
genişletmesi insanın ufkunu,
kısacası değişmeyen tek şey,
değişimin kendisi olsa da
inatla değişiyor her şey,
ne zaman gelip gideceği belli olmayan
bir yandan çağlayan gibi serinleten
öte yandan çöl sıcağı gibi kavuran
bir deli sevda işte
elini vermeye gör
Yağmur yüklü bir bulutum
Sürme beni demedim mi
Ağlarsam durduramazsın
Görme beni demedim mi
Nazım niyazım çekilmez
Yıldızlar
Serenat yaparken yakamozlara
Hüzünlü saatler yaşıyordum
Umarsız ve çaresiz
Demek Geldiniz




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!