Öyle yorgunum ki,
Durup bir köşe başında soluksuz dinlensem.
Kendime el değmemiş bir gök yüzü bulsam.
Biri okşasa saçlarımı.
Toplasa göz yaşlarımı.
Bir köşe başı bulsam kendime.
Bir yaşamı seninle teğet geçmek.
Bir kız çocuğunun saçlarını,
Seninle tarayamamak.
Yüreğine bu kadar yakın,
Hayatına bu kadar imkansız olmak.
İnsan eksik yanına aşık olurmuş.
Yırtarak geçiyor içimizden hayatı törpüleyen zaman. Zaman ! Ahh yetişemediğim vicdan azabım. Biz ! Kaynağından kopup yer çekimine kapılan zindan göçerleri. Biz! Karanlık sulara düşen ışık taneleri. Hep uzaktan seslendik durduk birbirimize. Çünkü bir mevsimsizliğe katlanmıştık seninle. İki gece arasına sıkıştırdığımız uykularımızda işleyen şehir içi hatlarının devamlı yolcularıydık. Bir geceden ötekine çakıl sektiriyorken bir ikindi vakti uyandırıldık. Gece kelebeğinin gölgesi silindi duvardan. Bir mevsim daha eskidi sokaklarda. Bir gece vakti oturmuş bunları yazıyorum, sözcüklerden bir mezar kazıyorum kendime. Vakitlerden bir bir vakitte aynadaki suretimizi eskitirken zaman, geride kalan anılar kulak asmıyor çağrılarımıza. Yaşadıklarımızdan çok yaşayamadıklarımız yaraladı yüreğimizi. Belki de bundandır dilimizin parçalanışı. Bundandır başsız bir ceset gibi her gece toprağa gömülmemiz. Varlıkla yokluk arasında bir arafta, ruhunu arayan bir bedeniz şimdi. Bir mevsimi daha eskiterek takvimlerde. Sokaklarda bıraktığımız sözcükler mühürlüyor dilimizi. Yine sonbahardı. Yaprak yaprak döküldü umutlarımız. Adına yaşamak dedik. Hangi çağdan kalmaydı bu yalnızlık bilemedik.Bir otobüsün arka koltuğuna oturduk yan yana. Benim cebimde senin resmin senin cebinde bilinmeyen adresler. En çok kim yaraladı diğerini saymayı unuttuk. Mevsimlerden sonbahardı.Gece kelebeğin gölgesi silindi duvardan. Bir çiğ tanesi gibi düştük toprağa...
Hasret Sayınta
Hangi zamana ayidiz biz.
Hangi çağdan kalma bu yalnızlık.
Birileri bizden önce yaşamış hayatlarımızı.
Örselemiş, kirletmiş, eskitmiş.
Yalınayak çocuk olmalıydık biz.
Oyun peşinde koşan.
Her hücreme nüfus eden varlığını
Açıklamak imkansız .
Bir Berzah aleminde birbirine karışıp
Yer yüzüne inmiş ruhlarımız.
Elin elime ilk deydiğinde
Tanıdım eksik yanımı.
Mahsun bakan bir çift göze,
Kul eyledin beni deli gönül.
Karanlığın yetmez gibi.
Gülüşünü doladın yüreğine.
Bunca acı yetmez gibi.
Kor alevlere attın kendini.
Sokak lambalarının aydınlattığı tenini,
Sevmelere doyamamıştım oysa.
Hep geceler düşmüştü payımıza.
Aşkı yaşamak için kör karanlığı
Beklemek zorunda olan baykuşlardık biz.
Dışarıda gürül gürül yağmur.
Kapalı pencerenin buğulu camları ardından,
Gidişini izliyorum, başım cama dayalı.
Sesimde seninle beraber uzaklaşıyor.
Bir daha seslenemem sana.
Ben elimle camın buğusunu sildiğimde,
Sen köşeyi dönmüş, görünürden yitmiş olacaksın.
Biliyormusun hayatım boyunca,
Ben en çok sana tanıdıktım.
Yağmurların dokunamadığı saçlarımı,
Okşadı merhametli ellerin.
Toprağın kokusu sundu bana güzelliğini.
Sahi ömrüm ömrüne ne geç denk geldi.
Hani ellerin nerede?
Ölüyorum yalnızlıktan görmüyormusun.
Can veren canımı alan ellerin.
Pencereme tünemiş dağlar yıkılıyor üzerime.
Virane sokaklara açılıyor kapılarım.
Kim yazdı bu kaderi, bu neyin yalnızlığı.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!