bulutlar,
ağır bir ebelemecilikle oyalanıyor
[başımız üstünde
asırlardır hiç bitmeyen oyunu
hiç son bulmayacakmış gibi görünüyor
mızıkçılık yapacak elbet birgün zaman
Tasasının uçkurunu bağlar mı Kişot?
O tam bir keş, tam bir ot
Takamadığı gibi gevi, ata
Kaçarı bilmez, yaslandığı hata
Sonra bir çınar başında, halına değil
Dubai; çöldeki serabın gerçeğini inşa ediyor. Çölün ortasında lâkin 1960’larda petrolün bulunmasıyla birlikte büyüyen sanayisi, ticareti, ekonomisi ve ayrıca yapı olarak etkileşimlerle dolu turizmi… Dünyanın onuncu en büyük Dubai limanıyla; çölde bir ilk. Atlantis Palm Jumeriah Oteli’ni bilirsiniz; hani açılışı uzaydan bile görülebilen, en görkemli, en pahalı, en çılgın…
Aslında uzaktan baktığınızda ne kadar da acı!
Ürdün nehri denize ulaşamadı bile, İsrail’in politikası sonucu aşırı üretimde meyvelerin sulanmasında ve aşırı su tüketimi sonucunda kuruyor daha da… Lût gölü her gün bir metre azalıyor. Nedeni; Ürdün nehrinden mahrumluğu.
Nedir bu bağırışlar, çığlıklar?
Kulakları sağır eden sinyal sesleri,
Koşuşturmalar,
Hiç susmayan kornalar…
Çağırsam, duyan olur mu?
Ben bile duyamazken kendimi.
Özlediğim Satırlar Var, Yüreğimden Akan
Sürüklüyor Durmadan, İçimdeki Heyelan
Nasıl Anlatacağım, Yüzümdeki Yaraların Mazisini
Saçımdaki Beyazî, Hayatımın Öyküsünü
Fışkırıyor Şimdi, Bir Hayali Duvağı Özlemlerin
Anlatamadığım Duygularımın Musallasına Uzanmış, Saçlarım
Kızma güne, yine 'bitti 'diye
Titriyorken ellerin,
Sevgiliye kavuşma hayâliyle
Korktun da biraz ama
Besteci Huybetre, ince duygulu bir yetimdi. Önünden her geçenin gözlerinde soru dolu, kıymık düzineleri birikerek, eğik iskeletinin çevresinde gezinirdi. Sızıntı gölgenin eşiğine dizleri üzerinde çömelen, gri-yeşil tırmıklı bir çocuğu izliyordu. Yıldız kümelerini kovuştururken, perde perde inivermişti düşleri.
Huybetre, elindeki tek kuruşunu yine mürekkep ve otobüs biletine verecek. Üzerindeki kirli, renksiz, gömleğine bir şeyler çizecek. Bulut öbeklerine değen merdivenlerde yürümek için dökeceği terin önemi yok gibi.
İlk bestesini teyzesinin kilerinde, sivri bir telle, buğulu pencereye geçirmişti. Sevdiklerini yitirmenin, kimsesizliğin hüznüyle her yere kederini çizmişti. İşte o gece, gökyüzünde bir yüz, onu izlediğini fısıltı şeklinde duyurdu. Lodosun hiddetten kudurmuş sesi, üç-beş fıçıyı devirdi. Teyzesinin sesiyle birleşti esler. Uğultu bu çocuğu ürkütüyordu. Kim irkilmezdi? Korkunun içinde besleme umut, güzellikleri görmesine vesile oldu. Dilinde tüttürdüğü kelimelerle pencereden gökyüzüne doğru bir resim belirdi. O günden beri çılgın dokunuşlu mimikleri, gökteki çocuğu bulup, şekerlemeler sunuyor sınırsız. Dişleri kırılır mı, çürür mü? Burnunun izdüşümünden göğsüne değen, ılık bir sızıntı, kovdu düşünü.
Bir kadın!
Çıplak ayakları
Ditiyor yara bere elleri, yün yumakları
Arpalar, dikenler eşlik ediyor,
Yarımağız, dişleri dökük… damağını sıkıyor
Sıkacak dişi kalmamış ki
Vur beni yar;
Vur ki görmesin gözlerim, satırlarını
Duymasın kulaklarım,
Ekşimesin yüreğim, sıkışmasın!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!