O çınarı düşünüyorum
Milyonlarca kollarında, sayısız elleri ve yapraklarını
Çileden;
Dakikalarını saate çeviren zamanda
Beklediğimiz otobüsün, gelişini hayal ediyorum
Yapılacak o hooo, çok şey dünyada
Bitmeyen işler, bitemeyen ilişkiler
Sanırsın yanığım bulutlara
Göğe varıp, huzur bulmaya
Haber var mı, donuk ağıtlarda
Efsaneye yaklaşan, tarihin soyunda
Sadece seyretmeli,
Susmalı ve dinlemeli
Güneş kamaştırırken gözleri
Gölgelerden sıyrılıp, güneşin rengini görebilmeli
Meşenin karaağaca karışan farkını sezebilmeli
Şiir Üzerine
Güneş ışınları yalıyorken yanlamasına, odamın camını
Uzayan bu hat boyunca, sayısız beyaz tozsun şiir!
Hâlâ yorgun bedenimi alıp götüren uykularımda
Bir aç duvar da
Sen mi öreceksin,
Son nimetim?
Isırığına zulümlerin!
Bir hücre de
Sen mi olacaksın?
Öyküler! Bana masal anlatmayın
Bir hayal kahramanı anlattı ve gitti
Öyle gerçekçi hayatıma girdi
Esti meltemli bir yaz sabahı
Serince sardı önce hayalleri
Gerçek gibi
Dua, en çok muhtaç olduğun anda mı edilir yalnızca?
Gençliğini ak saçlar, çizgili deriler kuşattıysa
Yaşadığının adı çile veya sılaysa
Aldığın nefesler eksik ve zorsa
Ölümler günah, her çiçeğin soluşuna şahit olmak revaysa
“İnşirah” deyip, sabrın bayrağını dik bağrına!
Rüzgârın kızı!
Üşüyor mu ellerin?
Yanakların ne de pembe
Göğsünden taşan, tel tel
Uzun saçların,
Üç seanstır sağaltım
Birincisi kapalı bir oda,
Üç buçuk duvar,
Bir pencere…
Mümkünse camsız olandan
Bir an başı döndü. Ani bir karartı havayı bulandırdı. Kıyıdan epey uzakta oluğunu anladı. Ama hangi ara gelmişti buraya? Daha beş dakika bile olmamıştı, suya atlayalı. Şimdi düşünemiyordu. Hava ne çabuk karardı? Anlamıyordu. Bir asa mı değdi de su soğudu, her şey değişti bir anda. “Hasta mıyım? ” diye geçirdi içinden. Ateşi yoktu. “Kıyı, kıyı” diye bağırmaya başladı. İnsan göremiyordu, bir serap mıydı? Uyudu. Dalgaları beşik mi sanmıştı, suyu yatak… Uyudu.
Gözleri rüya görmüşçesine rahat açıldı. Duvar yerine gökyüzünün mavisini görüyordu. Yatak yerine kendini kumlara uzanmış, yastık yerine başını bir yengece yaslanmış bulunca, sıçradı. Olduğu yerden kalktı. Üşüyordu. Titriyordu. Etrafta kimse yoktu. Bağırmaya başladı bir boşluğa:
_Kimse yok mu? Hey, beni duyabiliyor musunuz? Dedi. Seslendikçe, kendi sesiyle yanıt buluyordu. Yankı yapıyordu kelimeleri: “Neredeyim? ”
Çıplaktı. Titriyordu. Sarınacak bir şeyler aramayı düşünürken, sarı bir yeleğin de kendini izlediğini fark etti. Koştu. Hemen sırtına geçirdi. Derin bir sıcaklık hissetti. Bedenini bir şeyler kucaklıyor, sıkıyor, kopyalıyordu. Üç farklı renkte kendini bölünmüş gördü. Kişiliği ayrılıyordu. Biri; şimdiye kadar iradi kullandığı kişiliği, diğeri; hayalleri ve gerçekleştiremediği, içinde büyüyen tutkuları öteki ise; hayvansı duygularıydı. Diğer kişilikler ufalandı ve geriye üçüncüsü olan hayvansı bir yapı ortaya çıktı. Meğer kadın evvelde kaplanmış. Dünyada daha önce kaplan olarak bulunmuş. Baskın çıkan bu duygusu diğerlerini ezip geçince, kadın, olağanüstü bir değişim yaşadı. Hızla dönmeye, kıvrak hareketlerle oynamaya başladı. Bu enerjiyle denizi süratle yarıp geldiği kıyıya döndü.
Uzaktan hızla bir şeyin yaklaştığını görenler paniğe kapıldı. “Kasırga geliyor! ” “Kaçın! ” “Aman Allah’ım, kıyamet mi kopuyor? ” “Deniz üzerimize geliyor? ”… “Bu bir hayvan! ” “Hayır insan! ” “İnsan kadın! ”
Şaşırdılar. Bu bir insandı ama daha çok kaplana benziyordu ve insan dışı hareketler yapıyordu. Hızla dönebiliyordu. Yaklaştıkça, gözlerinin sarılığı beliriyordu. Arkadaşları ne kadar değişse de tanıdılar onu, biri koşarak yanına yaklaştı. O ise gözleri sabit bir noktaya bakmış, duruyordu. Donmuş gibi, büyülenmiş gibi… Omzuna elini atan arkadaşını, üzerindeki sarı yelek çekmişti. O, yok oldu ve sarı yelek arkadaşının bedenini sıkıyor, kavrıyor, kişiliğini üçe ayırıyordu şimdi. Arkadaşı ise, bedenini saran bu sarmaşık gibi sarı şeyin ne olduğunu düşünemeden, üç parça kendini gördü. Üç kopya kendi karşısındaydı. Renkleri değişik. Biri; şimdiye kadar iradi kullandığı kişiliği, diğeri; hayalleri ve gerçekleştiremediği, içinde büyüyen tutkuları öteki ise; hayvansı duygularıydı. Bir kenara büzüp sıkıştırdığı, bir gün ortaya çıkıp canavarlaşacağını tahmin edemediği nefsiydi bu. Ağır basan, şimdiye kadar hayal ettiği kuş gibi olmaktı. Kanatları çıktı; büyük, sarıkanatlar. Sevinçle, uçmanın keyfini çıkardı, yorulana kadar uçtu, uçtu. Nihayet yorulunca büyük bir ağaca kondu. Etraftakiler: “Kadın” diyorlar “Uçuyor” diyorlar “Ama nasıl, insanlar uçamaz” deyip çekişiyordu. Korku dolu gözlerle uçan kadını takip ediyorlardı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!