“Bekle derken ey Acı! Sen bekledin mi acıtmayı? Şimdilerde peşinde koştuğun… Sızladı mı için, sabahlara kadar yalvardın mı Allah’a? Peki umudu harman edip de dipsiz bir kuyuya atman da neden? Yetişemiyorum, öyle yüksek ki bu kuyu… Yahut bir halat yollasan da çıksam buradan.
Sen Sevdiğim! Halat aramaya giderken unuttun beni dünya gözlüğüyle, yağmur da yağarsa dolar bu kuyu ve boğulurum diye hiç düşünmez misin? Issızca oturdum, çöktüm dibine kuyunun. Damla damla sesler yankı yapıyor. Böcekler, yılanlar pusuda… Tepede bir de kaplan nöbette; biliyor ki aşağı inip de beni yese o da çıkamayacak bu derinlikten. Salyaları da akıyor başımdan aşağı; ağzı bir karış, dişleri keskin…
Korkularım beni yalnız bırakmıyor, yalnız bırakan sensin Sevdiğim! Neden? Oysa birlikte çıkmamış mıydık bu yolculuğa, sen geriye bakarken bir ara iblis tuzak kurmuş meğer yolumuzda. Seni nefsin çağırırken, dünya boyasıyla. Davet eden sen değil miydin bizlik yolculuğuna?
Göğsümde bir ağırlık hissiyle göz kapaklarımı araladım. Kara ve deli gözlerdi bakıştığım. Büyüdü göz bebeklerim ve kollarım yorganımı kaldırıp örttü yüzümü. Hain bir ses miyavladı. Titredim. Ürperen vücudum gün boyu kendini bulamadı ruhumda. Yorganımda, keskin tırnakların çizdiği nakış, şimdinin modası olan yamasız pantolonları andırıyor, hatta daha çılgınını.
His, öyle bir duygu ki her şeyi ona borçluyum. Mesela bu patiler; yüzüme kırmızı, kalıcı bir leke bırakabilirdi. Ta ki üzerimde, örtünecek bir yorgan, örtecek bir el ve tepkiyi hızlandıracak bir güç olmasa.
Halime Erva Kılıç
Hüzünlü bir gün
Aldatılan ağaçlar
Yeşeren yeryüzü
Ağlayan kaldırımlar
Tek seni çağırıyor
İSTANBUL
Büyük camiler, minarelerinde beyaz ışıkları
Bir çocuğun masum, özgürce tavırları
Yarım kalan oyunlarında yorgunluktan uyuklamaları
Tepelerin, uzayan eteklerinde koşuşan anıları
Kalk dese bir ses, uyan!
Haydi, gidiyoruz hazırlan!
Diriltse, uyatsa uykumdan
Kaldırsa yatağımdan
Tatlı bir ses olsa, ardından koşsam
Kızıl renkli taşlar öpüşürken bağrında sakladığı
[ateştir
Kız Kulesi'nin
Kıvılcımları leylin giysisinde arma olan
[yıldızlar gibi
Açarken bağrını, sabahta rastladığım
Resim yapmak geldi içimden
İlla ressam olmak mı gerek?
Meşale çizmişim, martının yerine
Çınarınkine de minare
Onlar da öyle poz vermeseydi.
Kış Cellât
Cellât oyuklardaki o yontulmuş keskin çizgi
Çıplak ayakları sadırına buladı, karabasan tükürükleri
Önce denize bandılar çavdar daneciklerini, toprağa
Kemirdiğinde dişe gelmeyen nesneydi
Masumca Gülüşlerin Ardında, Gölgelediğin Güneşim. Sığınırken Umudunda, Bulmalıydım Kendimi. Arayışlar, Kesermiş Nefesi. Soluksuzca İlerlerken Kaybettiğim, Nefesimi; Geri Verebilir Misin Bana? Artık Çok Geç! Duran Kalbe, 'Çalış 'Diyemezsin! Bahar Gönlümden Çaldığın Yazlarım, Neden Oldu Ayazlarım? Gel De Kurtar Beni! Hoyratça Geliyorken Dalgalar; Suyun Durulduğu Yerde...
Derler:' Nev_Bahar'ı Virane, O Şimdi'. Az Bile; Çaldığın Zaman_I Nefes’e. Gel De Kurtar Beni!
Dalgalara Savurup Bedenimi, Kapayıp Bir De Gözlerimi; Yürüyorum Yoğun Sulara. Hafif_İ Kanattır Bedenim. Uçamam Gayrı, Kuş Değilim. Vücûd_U Hafiften Yoğurur, Bu Durgun Sular. Çırpınır, Can Güdâz… Kulaklarımda Çınlayışı Bir Deli Atlının; Nefesime Kadar Boğuluyorken, Yetmez Gücüm Uzanan Ele, El Vermeye. Islağım, Uzun Saçlarım El Sallıyor Birilerine. Bedenim Karışıyor Deniz Analarının Vatanına. Dibe Çökmek İçin, Çırpınıyorum. Artık Ferim Yok, Çırpınışlara; Uzanan Elleri, Tutmaya. Gel De Kurtar Beni!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!