Halime Erva Kılıç Şiirleri - Şair Halime ...

Halime Erva Kılıç

Kırmızı isimler yazdım güllere, biri de sendin; o içten gülüşünle. Daldım yine gözlerine, gözlerin değil; hayâline. Sardın beni bedeninle, saran kolların değil; sıcaklığıydı sohbetinin. Gördüm seni yine, dün gece, burada değildin, gören gönlümdü; olmayan cismini hisseden, hece hece.




Böldüm seni kalemimde, kelimelere. Kelimeler cümleleri, cümleler dizelerini, dizeler şiirlerini anlattı; en içten sevgililere. Sevilen! Otobüste; mazot kokusu arasında, motor sesleri çınlatırken kulağımı; sağa sola sallanırken, yolculuğum… Dün gece yatağımda başım dönüyor sandığım, deprem bir de… Gerçekleri eğirtti varlığın. Anlamı oldun, anlamsızlıkların. Manasız gülüşler hediye ettin, en olmadık anlarda.

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

İrritasyon içerisinde dillerim
Ben her gece bu musikiyle inlerim
Sen gelirsin diye beklerken ağulum
Ney’e eşlik eder söylerim, dinlerim


Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Yastığı ıslaktı
Ters çevirip yattı

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Adem’ den Sonra
Adem Milletiyiz!
Kabil’ Den Sonra, Tükenmeyen Habillerdeniz!
Ey Habil'den Sonra, Kabil Kalanlar!
Zoru 'Boşluktan' Başka Ne Olanlar?
Kolayı, Masumiyeti Yıkmak Olanlar

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Kadın & Dilsiz Oda

Yine Sana Yine Bana…


Çömçömelmiş yanaklarında kıvrımlı dereler

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Sanıyor musun yanaklarım al al. Kahkahalar içinde, mutluluk şemsinin gölgesinde, fışkıyeler altında ferahlıyorum. Güvercinler doluyor buraları, yanık bir ses işliyorken içime; doyuyor mu ruhum, nefesim? Kırmızı güllerimin rengi akıyor; ne bembeyazlığın asaleti kalmış ne simsiyahlığın cürriyeti. Kimse bir cacık olamamış şu açan yapraklarda, meyva verememiş ağaçlar.
Heyhat! Koşuşturuyorken, neyin peşinden, niçin? Adaleti yerinde mi diye düşlüyorken, bir ses:
Öleceksin! 'Gerçeğe açtığında' gözlerini, Göreceksin!
Bileceksin, şimdinin terlemelerinden korkma,
Sen şu iblisin, içini kemiren nefsin nasihatiyle,
Bilhassatinle,

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Anlat, diyorsun. Söyleşi başlıyor. Yönümü bir dönmüşüm, uyuyorsun. Ne kadar konuşsam, dilinden bırakmadığın kelimeler önde gidiyor. Şikâyet etmiyorum. Kim bilir kime atıp tutuyorsun. Susuyorum, sulu gözlerim soğan doğramaya yeltenen ellerimi gözlüyor. Daha kabuğunu bile soymadığım soğanlar…

“Anlat” diyorsun. Anlatınca da uyuyorsun. Anlamayacaksın işte, sorma! Dinlemiyorsun ki… Hem ne değişecek duysan, bilsen. Uykusunda boğulup da nasıl kahrolmadığının hesabını mı soracaksın? Nasıl yani, bunu yapacak mısın? İstemiyorum kızma, kıyma ona. Kiminle konuşuyorum, uyuyorsun. Belki de en çok sen dinliyorsun beni. Nine! Tamam, anlatmıyorum. Karar/sızım… Elimde değil yine başlıyorum. Duysaydın, anlasaydın söylediklerimi. Bilebilseydin kelimelerin telaffuzunu, ne derdin? Uyur muydun yine?

Gözlerime dokunup da hâlâ sıcak kalabilen döküntülerin sırrını sorar sormaz, uyumanın sebebi ne? Ninni mi bu söylediklerim? Sen de haklısın.

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Gül, dediler... Sev, dediler... Gülünce ağlattılar, sevince vurdular... Katı olmak vardı ya, selam etmeyince GÜNEŞİM ben seni nasıl ezerim? Nefesimin nedeni sen... Kokladığım çiçeklerde sen, yeryüzündeki her zerrede sen...

Selamıma neden, sensin geceye... Gecede parlar ya yıldızlar, hilal... Sen geceye kandil... Yağan yağmurların her damlasında senin rahmetin var. Ağarıyorsa gün bir tecelli sana açılır ya minicik ellerden büyük dualar... Nisan yağmurlarından çiseleyen toprak kokusu aşkına, her damlanda bir öğüt yağar toprağa, büyütür tohumu... Yağdır MEVLA, aşkın aşkına... Nur yüzlü peygamber(s.a.v) aşkına.. Rahmetine öyle aç, dolanıyoruz durmadan...

Gül dediler... Daha neşeyi çekmeden içime bir kahkaha, sönüverdi hayat güneşler doğuyordu; evet... Hiç tatmadı Ey Sevgili, gerçek sevgiyi bu yürek. Bedir yürekli kimlikler kaldı mı? Karıncayım ben, devlerden göremiyorum... Devin biri beni eziyorken Cenab_ı hak nasip etmedi ama; yaralı bir karınca... Yürüyüşler... Bulanık gözlerimden sisler çıkıyor...Kurtulmak istiyorum bu perdeden,çırpınıyorum...Zorla da olsa yürüyorum...Dev ezse miydi diye düşündürüyor şeytan...Şükrediyorum şeytana inat...Dev nereden görsün,bir karınca alt tarafı...Gönül vuruldu bir deve işte; ama o dev ve ben bir karınca,bu buruklukla yol alırken içimde hüzün fırtınası karınca bedenimi uçururken ela gözlerim buz oldu...Hey karınca,var mı karıncalıkta, ela göz? Renksiz bakıyor gözlerim,rengimi kaybettim...Ela gözler bakmıyor dünyaya,bir karınca yürüyor sessizce fırtınasına...Ezseydi ya dev o minicik elleriyle,görerek,öldürseydi...Karınca karınca gidiyorken bu dev şehirden,görmeden...Hey karınca! varlığın var mıydı,yokluğun yel olsun? Git,...Gülmek için bir tebessümüne bedel bu gözyaşları... Devlerin büyüklüğü ise engelin,bırak ezsinler sen görün,kapıya koş,karınca olmuşsun zaten,hiç olmamak, silinmek mi ağır gelecek?

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

Bahçe kapısını açtı. Üç katlı olan evlerinin teras katındaki, kendi odasına baktı. Penceresi çok yüksekte görünüyordu. Okuldan bitkin gelmişti. Bunu fark eden annesi, ders yapmamasına müsaade etti. O da “dersim yok” dedi ve odasına çıktı. İki elini yanağına alarak camdan baktı. Yan komşularının oğlu Afacan, bahçede koşuyordu. Beş altı yaşlarında ya var ya yoktu. Clara’nın gözleri ona daldı ve “aptal” diyerek güldü. Uzun zamandır komşu olmalarına rağmen, bir kere bile oynamamışlardı.

Kapı zili çaldı, gelen Bayan Getto idi. Biraz telaşlı görünüyordu. Clara’nın annesi Bayan Wilson ile kahve içerken söze başladı: “Ah komşum, sorma ne haldeyim. Yarın estetik ameliyatı için yurt dışına gitmem lazım, eşim Bay Getto da malum iş için şehir dışında, annem ve kız kardeşlerim; genç turla kaplıcalara gittiler, kuzenimin de defilesi var. Ne yapacağımı bilemedim. Aklıma sen geldin. Afacan’ı sana bıraksak, hem kızınla da iyi arkadaşlık ederler.”

Bu sırada Bayan Wilson, Clara’nın yalnız olduğunu belki ilk kez hatırladı. Hem, istediği kediden vazgeçeceğini bile düşündü. Evet, uzun zamandır Clara, bir kedisi olsun istiyordu fakat buna izin vermemişlerdi. Doğrusu Afacan da pek yaramaz bir çocuk değildi. –İşine de gelirdi - Zihninden bunlar geçerken, şeytanî bir gülümseme gamzesini kımıldattı. Çok sevindi. “Hemen hazırlıklara başlayalım öyleyse, Clara buna çok sevinecek.” diye yanıt verdi. Bayan Getto: “Çok teşekkür ederim, gerçekten oğlumu kime bırakacağımı bilmiyordum. Size güvenebiliriz. Dönüşte de güzel bir bakım kürü getireceğim size” diyerek, diğer gün için duyduğu heyecanla oradan ayrıldı.

Devamını Oku
Halime Erva Kılıç

İçimde yazma fırtınası esiyor. Niçin? Neyi yazmalıyım? O kadar çok sebep var ki! Nasıl, nereye sığdırayım? Hayallerimi mi yoksa şu evrenin güzelliklerini mi? Göremediğim sevgiliye hasreti mi? Anamın ağıtı, gökyüzünün sevdalarını mı? Acıyı mı, huzuru mu, mutluluğu mu, kederi mi? Sıkıntıyı, neşeyi mi? Neyi ne kadar anlatabilirim ki? Bu fırtınayı dindiremiyor yazmalarım, uyuşuk parmaklarımla mümkünatı yok.


İçimdeki ses susmuyor, ağrıtıyor başımı. Rüyalarımda bile yazıyorum. Nasıl bir tutkudur anlamış değilim. Sihirli bir kalem midir elimdeki? ”Hayır” öyle olsa kalemsiz yazmalarım olmazdı. Kalemsiz yazmalar sıkıyor en çok da. Çarşaf gibi dolanan, birbirine geçmiş karmaşık kelimeler, hesap soruyor rüyalarıma; esip geçtiğim cümleler. Dertsiz baş yok ki ortada “Dertsiz başıma, dert “diyeyim. Derdime bir ek de zamansızlığıma denk gelen, kelimeler. Hücrem gibiler. Her bir hücrenin yerini bulamayınca, yerleştirmeyince yuvasına satırların; eksikliği yıpratıyor, yıkıyor hücrelerin duvarlarını. Bu yıkıklardan içeri sızan mikroplar, hastalık gibi daha çok öldürüyor kelimeleri.


Devamını Oku