Karanlıkta!
Görmesen de gören yüreğin olacak
Belki konuşacaksın
Dudaklarınla değil ama
Suspus olsan da
En çok, sen konuşacaksın
Derdin aman derdim aman
Derdin derdim derdin aman
Bir yabancıya gidip de
Varmayaydın, derdim aman
Bir soğuk kış bekler önümde
Durmaz akar, yaz gönlümde
Hayra varır mı dünya, ahirde?
Buluşur muyuz Efendim, seninle?
Rüyalarıma dost olur mu nurun?
'Ağustos 2009!
Rahmet yoğunluğundan da yıkılırmış, ölürmüş canlılar
Sel felaketi!
Derelerin yoğuşup da enkaza yıktığı ağırlığı
Yine taşıyan; kayıp yaşayanların
Bilmeden denmez, bil bilinmez
Dinmeden yaşların, yakarış bitmez
Serabın en kurak izlerinde
Kuma gömülmüş bir deve
Tavus kuşu gibi saklanmış
Bulutu mu var söyle?
Eline bir çizgi çekti. Sol elinin başparmağıyla, değdi bu çizgiye. Çizginin etrafı mürekkep ve çizgi daha silik olsa da yerinde. Başparmak lekeli… Parmağını diğer eline değdirdi, orada da başka bir leke. Oradan oraya, buradan buraya, şuradan şuraya derken tüm bedeninde mavi mürekkep lekesi… Ne şirinler kadar mavi ne de ten kadar temiz. İlk çizgi ise yerinde, diğer lekeleri besliyor. Kim ki bu çizgiyi çeken, hem de kendi bedenine? Niye? Bilmiyor mu ki bu çirkin beden kendisinin olacak? Yine de inatçı, yaydıkça yayıyor mürekkebi. Kaleminden çıkan sadece küçük bir çizgiydi, yetti, tüm bedene. “Artık kimseye yer yok! ” dedi, bu bedende. “Daha önce neden çizmemişim bu çizgiyi? ”
Halime Erva Kılıç
Kurtulmalı;
kemirircesine işleyen cümlelerin azabından.
Aynı kelimelerin farkı desenleriyle yüzmekten.
Sarımsak dişi gibi ayrılmalı birbirinden.
Çürük yumurta kokusu eklercesine,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!