Tutulamayan bir samimiyetin kendiliğindenliğinde,
gerçek eğilir kendince ve teslimiyet ikliminde aralanır,
sızmış olan, açığa çıkar, canlı renklerin saldırısından,
eğitilmişe, anla ki, bu bir bağış, tarih çiçeği yaprak
açmaktadır, daha nice zamanların beklentisinde,
çağ bir gün, evet der, o gün geldiğinde.
Kıran, döken insanlar arasında
zihnimizde cinayetler işler
içimizde cesetlerle dolaşırız.
Ne tutuklanır ne yargılanırız,
günlük yaşayışımız düzen bulur,
biz rahatlamış, biraz daha katlanırız.
Derin yalnızlığından ürken gece,
eğilir öper alnından sessizce.
Çağır karanlığın dehşetini,
örtsün üstünü; kol kol sızan
cevherin yadsınamaz özü
kavrar kayıp silahlarını geçmişin,
Bir gömü buldum, bu benim diyen,
tozlar arasında, hafif ucu görünen.
Sokaklara çıkıp, doyasıya güldük,
o ne eğlenceydi, bir mavilikte öldük.
Ve ne kadar gizemliydi, anlattı
kendini, kimse almadı, o gözleri
Herşeyi verdim, dilinizde arayın,
bazılarına önerdim, bulup da
çıkarsaydın, anlasan da olur,
anlamasan da, hayat buyruğunu
gene sürdürür, doğallığınızdan
çıkan işin büyüsüdür. Bilmek,
Kendinin zülmünden sakınsan bile,
ilgisizliğin saldırısı başlar, duyulmayan
sözlerin izleğinde, bir kapalı sancı
yankılar, duyu ve sızı evreninde
tek tük açan çiçekleri toplar ve dünya
bu kadar, gülüş üstüne gülüş kara
Sen böyle baktıkça, bir türlü işitmeyen,
gözlerinle, gökyüzü dökülürdü, kendiliğinden,
tanımsız ufuklarda, ancak, o zaman anlardım,
biz kökleşen özlemlerin akışı, her türlü kapı
açılırken, derin dokunuşlarının ürperen baharında.
İşte o zaman insan, bir vahşetten arınır, dize
Varız işte, açık ara, aramız açıldı ondan sonra,
birbirimizi yargılarken kesin, bastığımız yer,
çürük zemin, kimse kimseyi tam kavrayamaz,
ama herkes kendinden emin. Ne öyle bir bilgi var,
ne öyle bir kafa, biz birbirimize dair bir yanılsama,
kopuk kopuk, parça parça parçalanarak, her parçamız
Bir dilin içine hapsolmuş, bütün sermayesi de buymuş,
hangi pencere açılsa ondan önce kaybolmuş, belki niceleri daha var, ona faydası yokmuş, özelliksiz özelliği,
varlık nedeni olmuş. Rüyasında bile olmayan, acıklı gününe hapsolmuş. Bir kahrı da budur dünyanın, anlamadığın önünde durur, görmeden geçtiğin, zamanla ayağına takılır, uyku uykuyu çağırır, gözünü açtığında artık gerek bile yoktur.
Küçük dokunuşlar kendini onaramıyor, silik gölgelere
sinmiş hali, kaybın kaybına karışıyor, her ses artık göğün katmanlarında uzak bir tad, dönüşün yolu tıkandıkça, kendilik coşuyor, bakın orda o resim, her tabloda yok sesin, giderek duyulmuyor. Aferin.
Daha insancıl, merhamet, öykünme, takdir, tevazu, sevgi temelli seslenişleriniz samatya' da kemale erme yolunu işaret ediyor, azizim.
Duyguların gerçeklerle karşılaşması, tokat gibi çarpan acıtmalar,sert toslamalar, ifadelerin acımasızlığı, edilenlerin başa getirdikleri, soğukda olsa yaşamanın çekiciliğini vurguladığınız ilk eserinizi kutlarım, bu uslubunuz artık sahne oyunu yazılması gerektiğini çağrıştırıyor.
Daha insancıl, ...