Adımız küçük olsun bırak
Gönüllerimiz büyük bizim
Mangal gibi yanar bazen sessizce
Bazen koca bir çığlık kopar içimizde
Küçük kadınlar olalım biz yine de
Adımız küçük, gönlümüz büyük
Geceyi terk etmiş ay
Duydum ki,
Senin yüzündenmiş.
Bir yüreğe üflemişsin,
Soğuk bir buseyi.
Yeşili buğulandırmışsın,
Saflığımdın
Yağmurla yıkadığım yüreğim
Güneşte ısıttığım ruhum
Sabahıma kokusunu salan
Zambağımdın
Karanlık ve soğuk gecelerde
Hani, inceden akar kanın
Hani, her geçen an
Ölürsün katre katre
Gözlerin kapanır yavaşça
Bilmezsin hayat uçuyor avuçlarından
Bir yerde okuduğum bir cümle var.
'Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup aşk sanıyorsunuz.'
Aşk; bizim içimizde her zaman nefes alan bir kuş.Zaman oluyor,içimizde hapsılmaktan sıkılıyor ve bir başka bedenin omzuna, gözlerine ve belki de yüreğine konmak istiyor.
Bir iyilik yap hadi.
Git!
Evet git...
Özlemin gelsin senden sonra.
Yokluğunun kokusu sarsın yastığı.
İnsan oturup düşündüğünde her şeyin anlamsızlaştığını fark ediyor. Hayat, insanlar, isimler, kavgalar, barışlar ve aşklar, her şeyin anlamı yitip gidiyor. Zaman geçtikçe, bu hiçliğin içinde de nefes alamaz oluyoruz. Hiçbir mecburiyetimiz yokken, bağlı olarak yaşadığımız her şeyin bir anda kaybolup gitmesini diliyoruz.
“ Bir yıldız kaysa gökyüzünden bana doğru ve ben dileğimi tutsam. Kaybolsam…”
Gerçek dünyalarımızdan sıyrılıp kaçalım şimdi, masal kaçkınlarından boş kalan yerlere. Her taşının altından binlerce sır çıkan ülkelerin birinde bulalım kendimizi. Güneşi kırmızı, denizi sarı, dağları mor ve tüm çiçeklerin de gece rengi olduğu, gökyüzünün herkese başka bir renkte göründüğü bir ülke burası. Ağaçlarında meyvelerin yerine şarkıların asılı olduğu, acıktıkça müzikle doyulan bahçeleri olsun bu ülkenin.
Uzun ve kötü geçen gecenin ardından, sanki rüzgarla günışığı kol kola girip sızmışlardı pencereden içeri, perdenin gölgesi üzerimde geziniyordu. Perdeyi söküp atınca gölgeler gidecek ve oda gibi, benim içim de, yüreğim de aydınlanacak, gün doğacak gibi geldi.Geceyi hatırlayınca, neden böyle olduğunu kalbimin ne kadar ezildiğini hatırladım.Güneş kapkara oldu birden tıpkı benim rüyalarım ve gecelerim gibi.Kırmızı yaşlar süzüldü yanaklarıma.
Kalktım günahlarıma doğru yürüdüm.Nerde olursam olayım peşimi bırakmayan günahlarıma.Arkamda bıraktığım acılarım, kırgınlıklarım onlar.Kapıyı açtım ve hayat yeniden başladı. Ama, bundan önce hep ihtimallere bıraktım hayatımı ve başarısız oldum. Kapıdan çıkarken yine aynı hatayı yapıyordum.Silkelendim, gölgede değil gün ışığındaydım. İçimi ve hayatımı aydınlatmam, o geride kalan günahlarımı rafa kaldırmam gerekiyordu.
Yeni güne yeni hayata doğru adımlarımı sıralamaya başladım.Gün o kadar güzeldi ki; baharın güzelliğininde insanın sarhoş olmaması mümkün değil. Dalga sesleri, eşsiz bir senfoni gibiydi kulaklarımda. Birlikte dans edebilir miydik acaba? Sohbeti de, kendisi de çok duruydu. Sanki hayat ona hiç elini sürmemiş gibi, acıtmamış gibi. Evet, yeni hayat penceresi bu kadın olabilir miydi bu kadar kederden sonra? Beklediğim kadın geldi, tüm gece onu seyredebilecek ve duyabilecektim ama, o an herşey onun büyüsüyle durdu sanki zamanla beraber. “O güzel saatlerin tadını çıkarmalıyım” dedim ve kendimi onun büyüsüne bıraktım.Sonunda bu gece de bitti, yatak odama döndüm, penceremi yine açık bıraktım gecenin ve sabahın sürprizleri için. Bütün gün dolandım sahilde bekledim ama gelmedi daha sonraki günlerde de, anladım ki rüyaymış... Rüyaların sonu yoktu, hayatı koluma takıp yürümem gerekiyordu,Şimdi bundan önce bozduğum düzenimi teker teker ele alıp onarma sırasıydı,kolları sıvayıp başladım. Dalgaların senfonisiyle süslüyorum hayatı ve öyküleri, deniz yıldızı takıyorum gün batımlarına.....
Kumsala vuran dalga gibiyim
Bir yaklaşıyorum sana
Bir uzaklaşıyorum
Geceye hükmediyorum bazen
Seni rüyama alıyorum
Bazen de gece büyüdükçe
Bölük pörçük
Bedenim burada
Ruhum fizanda
Aşk ölüm gibi
Nefes alırken gitmek
Ölürken sevmek
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!