Funda Kocaevli Şiirleri - Şair Funda Ko ...

Funda Kocaevli

Sen fırlatıp atamadığım baş ağrım, sen yüreğime durmadan batan cam kırığı, sen ruhuma yağan karanlık yağmur, sen bırakıp gidemediğim ve gözlerimin önüne çekilen karanlık perdesin. “Sen” diyorum, evet “Sen”. Bilmediğim bir yerden, bilmediğim birinin bana verdiği cezasın sen. Yaşamakla yaşamamak arasında dolanıp duran, sersem bir ağustos böceğisin. Yolunu kaybettikçe, sapaklardan dönüp yeniden yoluma düşen bir kedi yavrusu gibisin.

Sen diyorum, evet sen! Deliliği kendine iş bilmiş, gayesiz, hayalsiz, hatta biraz daha batıralım çuvaldızı, sapsız baltasın. Evet, balta diyorum sana. Dokunduğunu kör ucunla kesmeye çalışan, kanattıkça kendiyle gurur duyan ve aynaya bakamayacak kadar da korkak olansın.

Çok mu ağır oldu?
Devam edelim öyleyse.

Devamını Oku
Funda Kocaevli

Çok korkuyordum hayattan, o kadar örselenmişti ki yüreğim o güne kadar. Yeni doğan günden bile kaçırıyordum gözlerimi artık. Tek gördüğüm karanlık dolu, eski zamanların kokusuyla dolmuş boş bir odaydı. Duvardaki tablo, neydi o resim? Geçmişimin gölgesi peşimde miydi hala? Ben kaçıyordum, onlar da hiç hızları kesilmeksizin peşimden geliyordu sanki. Bıkıp ta usandığım acıların hepsi sanki işbirliği yapmış beni ezip yok etmeye çalışıyorlardı. Önüme çıkan her kapıdan gireceğimi fark etmeden kaçıyordum her şeyden. Aslında onun söyledikleri doğruydu, bekli korkaklıktı benim yaptıklarım. Işık nerden geliyor, nasıl buluyorum yolumu hatırlamıyorum. Tek istediğim arkama bakmadan koşmak, kaçmak, her şeyden uzak olmaktı. Kaçtım en sonunda ama nereye?


Zalimleşmiş bir yaşam, zalimleşmiş insanlar ve kara yürekleri. İşte beni bekleyen yine buydu. Yılgınlıklarım biraz azaldığı anda, yakalandım yine. Umutlandım bir an, acaba o mu diye. Yüreğime akan sıcacık bir şeyler vardı, içimi ısıtan. Kabuklarımı çıkardım kendi ellerimle bir bir. İçimdeydi artık yeniden sevgim. Küskünlüklerimi bir tarafa atıp sıkı sıkı tutunuyordum ona. Odamın o geçmişten kalan kesif kokusu yok oldu, bahar çiçekleri açıyordu sanki her bir köşede. Dilimden bir şarkı dökülür oldu, sana dair sevgiyi aşkı anlatan. Bitmeyecek sandığımız hikâyelerden birini okumuyor yaşıyordum sanki.


Devamını Oku
Funda Kocaevli

İçimden akan zehirdi bu gece gözyaşlarım. Damladığı yerde dağlanmış yaralar bıraktı yanaklarımda. Senin izinle doldu yüzüm, yüreğim. Günü seninle doldurarak yaşanmış bir aşk bırakıyorum ardımda giderken. Gitmek zormuş, sen bilmezsin bunu. Çünkü sen bana hiç gelmedin sevgili.


Öfkemi yutuyorum bir yudum suyla. İçimdeki harlı sevginden daha büyük değil nefretim. Geçecek bir yıkılış öyküsü değildi bu son ayrılık. Gidip gidip yeniden gelmelere son verendi. Saklanmış anılara gebe kalmış bir geçmişi silendi. Sol yanımdaki sızı, bazen de bir damla gözyaşında arınacak kirli bir hatıra. Bir daha çağırmayacağım bir isimsin şimdi.


Devamını Oku
Funda Kocaevli

Gamsızlık, yüzsüzlük, onursuzluk, bencillik, yalan ve daha saymadıklarım. Üzerimize yapışan milenyum giysilerimiz. Zaman geçtikçe gelişecek insanoğlunun geldiği nokta yakından bakılınca bu olsa gerek. Hangi hesapların peşinde koşulduğunu, nelerin kıskanıldığını gördükçe göçüp gidesi geliyor insanın bu diyardan. Kazık çakmışçasına bulundukları statülere sığınanlar, üretmeden başkasının sırtından geçinenler, popülaritenin öneminin çok yüksek olduğuna inanıp asalaklaşmış bir yaşamı sürdürenler. İnançların köreldiği bir toplumdan, aslında farklı bir davranış sergilenmesi de beklenemez hani. Ben boşuna yazıyorum gibi geliyor bazen. Kelimelerin havada kaldığı bir ortam oluşuyor hep. Bu da bizim kısmetimiz olsun napalım?



Popülarite ne den bu kadar önemli? Ben bunu oldum olası anlayamadım. Tamam, tanınmak güzel bir durum, kabul ediyorum. Filmlerde de izleriz hep, işte okulun en popüler kızı, çocuğu falanlar filanlar. Bak bu kadın, şirketin en şık kadını. Dedikoduvari sohbetler bir başladı mı bitmez artık. “Allah’ım kurtar beni” diye bağıranı da var, “oh be! çekiştirdik içim açıldı” vallahi diyeni de var. Her telden çalan bir orkestra, bu dünya. Ne hırsları bitiyor, ne kavgaları. Biraz uyumsuzsanız eğer, (tabi aslında bu normal olmaktır ama bu yolu sapmış toplumda anormallik diye isimlenir) barındırmazlar sizi. Doğrucu başı olmanın ezası karşınıza çıkar her gün. Bıkkınlık hissedersiniz bazen, ben de öyle yapayım dersiniz. Nedir bu eziyet Allah aşkına, değil mi? Ah! keşke bu işler size göre olsa. Bir bakarsınız, kanınıza yerleşen doğruluk, “geçmiyor bu hastalık” diye düşünürsünüz artık. Varsın geçmesin insanoğlu. Farklı olmak aslında kötü değil, yeter ki bu farkları kendimize yakıştıralım.

Devamını Oku
Funda Kocaevli

Karakarga almış peynir kırıntısını gagasına, dolaşıyormuş daldan dala. Bizim tilkinin de canı sıkılıyormuş o ara. Hava güzel, bahar cıvıl cıvıl her tarafta şarkılar söylüyor. Otlar yeşeriyor, böcekler çıkıyor. Tilki ise, aç desek aç değil, tok desek değil. Tembelliği üzerinde, kurnazlık yapmaya bile hali yok. Bir daha görmeyiz tilkiyi bu halde, sanırım. Bizim karakarga da, peyniri yiyecek ya, o kulakları parçalayan sesiyle şarkı söyleye söyleye konmuş dala. Tam da bizim miskin tilkinin, dibinde uyukladığı ağacın dalına. Uykunun en güzel yeri, tepenizde bir karga, “gak, gak, guk. Of! bu ne azap şimdi? ” tilki kalkmış bir hışımla. “Karga, sen ne yapıyorsun orada, başka ağaç yok mu koca ormanda? ”



Öyle sinirlenmiş ki tilki, ormandaki en güzel ağacın dibinde yattığı aklına bile gelmemiş. Zavallı karga ne yapsın? Şaşırmış birden böyle bağırınca tilki. Peynir keyfinden olmak istemiyormuş, aslında tilkiye ders vermeyi de düşünmemiş değil hani. “Özür dilerim” deyip uçmuş o ağaçtan. Peyniri de yanında tabi.

Devamını Oku
Funda Kocaevli

Deniz koksun üstüm başım,
Islanayım iliğime kadar.
Seninle dalıp gideyim,
Mavinin en derin yerlerine.
Mavi senin gözlerinde çukurlaşsın,
Kaybolayım düştükçe.

Devamını Oku
Funda Kocaevli

Gittin!
Geriye kalan,
Sürekli aynı nakaratını çaldığım
Gidişini anlatan şarkı
Gitarın her teline
Dolanmış saçların

Devamını Oku
Funda Kocaevli

Sızıdan öte bir şey oldun artık içimde. Çıkmaz sokakların sonlarına sıkışıp kalmış gibiyim bazen, hayatın en geniş meydanlarında dururken. Adım adım gidiyorum bir bilinmezin içine. Dur dedim bu gün kendime, sessizce. Sokakların ıssızlığından faydalanıp köşe başlarında yine çığlıklar attım. Anlık isyanlarımdan birini daha uğurladım bu gün, belki de hiç bitmeyen hoşgeldin törenlerimden biriydi, bilemiyorum. Sen mi gittin, ben mi bu son trenle? Kara dumanların arasından el sallayan biri, acılı omuzları çökük. Ben desem, ben sende de kendimi gördüm zaten. Sen desem, yine aynı kapıya çıkıyor. Hep ben, yine ben.


Çocukken trenlerin gelişleri heyecanlandırırdı beni. Bir gün ben de o vagonlardan birindeydim, bir tünelden geçtim hatta. Karanlıktan korktuğumu hatırlıyorum sadece. Trenle ilgili tek anım, tünele giriş ve karanlık. Nedense, ondan sonra hep tüneller korkuttu beni. Hiç çıkamayacakmışım gibi bir hisle, panikledim uzun zaman. İnsanoğlunun yaptığı her tünelin bir sonu vardı. Zaman aktı, ben trene binip tünelin sonundaki aydınlığı beklemeyi öğrendim. Kara tren, ilk korkum sende başladı demek isterdim. Keşke senden olsaydı ilk korkum. Karanlık bir paragraf olan hayatta, karanlıklara giden ve sonrasında gün ışığına çıkan bir araç olmaktan başka bir şey bu kara tren.


Devamını Oku
Funda Kocaevli

Sürükleniyorsun durmadan bir yerlere
Ne yaşadığını biliyorsun, ne öldüğünü
Deli bir poyraz esiyor günlüğüne
Sayfaların darmadağın oluyor
Hayatınsa, bulanıklaşıyor çamura yaklaşırcasına

Devamını Oku
Funda Kocaevli

Sensiz de yaşayabiliyorum artık ben. Sensiz nefes alamayacağımı sandığım zamanlara inat, asıl şimdi doyuyor ciğerlerim havaya.

“Ne iyi ettin de gittin” diyorum şimdi...

Her şey, sen gittiğinde canlandı. Her şeyin cevabını gidişin verdi bana.

Devamını Oku