Arınmak, yeni bir sabaha uyanmak hepimizin istediği. Günahların yakamızı bırakmadığı, şu gelip gelici serseri hayatın silsilesinden kurtulmak. Bazen bir ney dinletisinde, bazen de dalgaların şahsına münhasır denilebilecek dinginliğinde. Denizi insan gibi düşünüp, kendimize bile anlatmadığımız sırlarımızı paylaşmadık mı hepimiz? Derdimize yanıp, ağlamadık mı? Uzaklara, çok uzaklara kaçıp gitmek istemedik mi? Hiç hatırlanmamak ya da hiç unutulmamayı hayal etmedik mi? Nefretlerimizi ya gömdük kara toprağa, ya da gökyüzüne saldık uçurtma kuyruklarında çocukluğumuzun en deli hatıralarıyla. Böyle büyüdük ve büyüttük içimizdeki benleri ve bizleri.
Bir varoluş savaşının ortasına atılıverdik farklı zamanlarda, farklı şehirlerde. Farklı milletlerdendik bazen, bazen de farklı dinlerden. Olsun…İnsandık, kılıflarımız etten ve kemiktendi hepimizin. Gözlerimizle gördüklerimizi ellerimizle tutmak istedik, sevmek istedik ve sevilmek de. Olanlarla olmayanların peşinden savrulduk durduk. Ardımızda kalanları izlemeyi bırakamadığımız için, önümüzdekileri görmedik, göremedik. Pişmanlıklar geldi an oldu, bazen de terkettik hayatı. Çekildik kendi dünyamıza.
Ruhum olan bir eskici, tanırdım eskiden. Ruhum olan ve aslında ruhsuz…
Şarkı söylerdi, elinde gitarı salınırdı kapkara bir gecenin ucunda. Çoğunlukla ıssızdı ya da ıssızlıkta kalmıştı…
Öyleydi, böyleydi ama güzel gülümserdi be!
Kara bir pencerenin ardındayken, çok da düşünmemiştim onun ruhsuz oluşunu. Seviverdim gülüşünü, benimsedim gözlerini.
“ Aşklar eskir mi? ” diye sormayın hiç başkalarına. Durun, bakın aynaya ve kendinize sorun bunu. Aşklar eskir mi hiç? Bu güne kadar kaç aşkı çöpe attım, kaçını yarı yolda bıraktım? İnsan yüreğinin tüm odalarındaki her köşede, hatta her kıvrımda başka bir aşk çöreklenir. Cesaretsizliğimizden olmalı ki, hep “ Aşk bana bir kere uğradı” deriz.
Yalan, külliyen yalan hepsi…
Sanallığımızla, gerçekliğimizle, hayattan yakaladığımız her an için bir aşk isteriz. İsteriz, veririz, sonu gelmeyecek bir alış veriş dünyası aşk. Aldıklarımızla verdiklerimizin çetelesini tutarız bir de üşenmeden. Kim, kimden daha çok âşık? Kim daha büyük yaşadı? Kim yaşayamadan öldü, gitti?
Bir uçurtmanın ucunda yalnızlığım
Sen geleli beri
Sandalyem boş
Çöller yalnız
Gecenin tam yarısına gelmişim farkında değilim. Belki de ömür bir gün sürecek bu sefer, bilmece gibi. Hayatın beni bu kadar sık-boğaz etmediği bir günü hatırlamak istiyorum. Doğduğum gündü sanırım en sonuncusu. Ne kadar uzun zaman olmuş diyeceğim ama ömür bir günlüktü dedim. Gecenin bir yarısı doğdum bir yarısı ölüyorum.
Mutlulukların kısalıp ta hüzünlerin kol gezdiği bir şehir var dışarıda, içindeki herkesi ateşlere atan, yakan, kavuran bir hayat. Omuzları düşmüş herkesin, yükler çok ağır. Koşarak hayatı yakalamaya çalışırken kendimizi unutmuşuz. Sahte sevgilerin peşinde, yarınlarımızı arkada bırakmışız.
“Yazamıyorum” diyerek her oturuşumda, bir ucundan kendimi yakalayıp döktüm satırlara. İnce ince kum taneleri gibi sayfaya yayıldım, nefes alıp verişlerin rüzgarında savruldum satırdan satıra. Kah büyüdüm, kah küçüldüm. Ağladığım oldu, en az güldüğüm kadar. Kimi zaman öfkemi döktüm, kimi zaman sevincimi. Kimi zaman da, kendimden başka bir hayali. Ben; aynı senin gibi hayal, aynı senin gibi insan, aynı senin gibi yürek… Ben; aynı senin gibiyim. Özlediklerimle, beklediklerimle ve nefret ettiklerimle. Yaşanılan bir geçmiş, geride kalan kocaman anılar, yoğrulmuş ve yorulmuş bir yaşamla. Bazen benim anlatıp da senin anlayamadıkların, bazen anlatmaya bile gerek duymadığım hüzünlerim ve gözyaşlarımla. Geriye kalanı; senin sevinçlerin, hüzünlerin, yakarışların, hasretlerin, pişmanlıkların. Geriye kalan, sen. En sonda kalan, hayat.
Sol yanımdan bahsetmeyeceğim sana, sağ yanımdan akıp gidene ağıt yakmayacağım. Senin deyiminle kader, benim deyimimle sınav. Kim öldü, kim yaşadı, kim cevapladı soruları? Sol yanım, sağ yanıma karşı isyanda. Yaşamla ölüm gibi, kahkahayla gözyaşı gibi, sen ve ben gibi. Benim isyanım, sana. Benim isyanım, yollara. Benim isyanım, zamana. Senin isyanın, geç kalınmışlıklarına. Senin isyanın, tüm hayata.
Ezberimde bilindik birkaç kelime
Sokaklardaki çocuk oyunları bile
Hep tek düze
Dimağı kurumuş ben’i âdemin
Kurulan bir denge düzeneği olmuş hayat
Bir o yana git
Delilik bu belki
Sokaklarda yalınayak yürümek
Taşlar kestikçe tabanlarını
Kan içinde kalır toprak
Çılgın bir rüzgâr kovalar
Enseni yalar usulca
Hayattaki her gün balkonda beklenen sabahların tadında olmuyor. Kara günlerin varlığını unuttuğumuz anda kendilerini hatırlatan şeyler beliriveriyor hayatımızda. İşte benim de öyle bir günüm, bu gün. Biraz hayattan, biraz insanlardan, biraz kendimden, bir an gerçeklerden kaçtım. Kısa sürdü, uyandım. Uykuya zamanım yoktu, oyalanamazdım. Kocaman bir savaş, atmam gereken zafer çığlıkları varken uyuyamazdım. Bir hayat borçluydu bana bu kanser. Benden ufacık bir parça dışında hiçbir şey alamazdı, alamayacaktı. Korkmuyorum biliyor musunuz? Hatta ben bu menhus hastalığa zehirli sarmaşık demek istiyorum. Her taraftan sarmak için fırsat kollayan bu nanköre fırsat vermeyeceğim. Git duvarları sar, sarabiliyorsan zehirli sarmaşık. Beni bana bırakmak zorundasın. Seni söküp attım içimden zaten, yolu yarıladım. Bundan sonra her şeyi, ben kazanacağım.
En başta tabi ki üzülüyorsunuz, ağlıyorsunuz. Buna alışmak ve kabul etmek zor. Kabul etmek derken, hastalığa karşı mücadele etmeye başlamak, demek istediğim. Yoksa kimse kanseri kabullenmesin, kader gibi görmesin. Ben savaş açtım bu sinsi sarmaşığa karşı, ayaklarıma dolandıkça söküp atacağım onu hayatımdan ve çevremden. O özlem duyduğum son gün geldiğinde, sevincimi en çocukça halimle yaşayacağım. Savaştayım tüm baltalarımla, sana yenilmeyeceğim zehirli sarmaşık. Canımı yakamayacaksın sarıp boğarak. Her elini bana doğru uzattığında bir balta indireceğim koluna. Her adım atışında hem bastığın yeri hem de ayağını keseceğim yeryüzünden.
Paramparça bir gece
Paramparça kadehler
Ve sen
İçler acısı bir aşka düşmüş
Ve kaybetmişsin
Her şey uzak
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!