İçime ateşi atıp gittiğin günü hatırlar mısın? Nerden bileceksin o günden beri, benim için için yangınlarla boğuştuğumu? Şöyle bir uğrayıp geçerken yüreğime, saldığın is kokusu olduğunca üzerime sindi oysa. Yanmış yüreklere yeni yeni ateşler atsan, ne artırır, ne azaltır eski yangınları. Zaten yanmıştır yanan. Zaten küllerini savurmuştur rüzgara. Darmadağın olmuştur dünyalar.
Neden dağıttın, neden bu hallere koyup da gittin beni diye hesap sormaya kalkacağımı bekliyorsan eğer,yanılırsın. Düşersin hatalara,benim doğrulduğum yerlerde sen karanlık bataklara saplanırsın.
Ben bu yollardan geçtim. Geçtim de döndüm bile aslında. Dönerken o kadar çok yolcu vardı ki geçtiğim yerlerde, kiminin elinden tuttum, kimine de el verdim. Kimine yardım ettim, kimine de zehrettim hayatı. Kurban ettim yaşanmamışlıklarıma.
Eskilerin tadı vardı sanki,
Aşkın kokusu da, odamınki de aynı kesiflikte.
Eski sararmış kitapları okumak istiyorum şimdi.
Ellerim rafları tarıyor durmadan.
Hep aynı kahraman var sanki her ciltte.
Bir başlangıç
Bir kaçamak bakış
İlk elime dokunuşun
Yüreğime bakışın
Bir cümle uçtu bal dudaklarından
Kondu ruhuma
Kim bilir, belki de sustuklarım hata... Avazım çıktığınca bağırmak lazımdı belki... Korkak bir kedi gibi, saklanmaktı yaptığımız. Yağmur ıslatıyordu aşkımızı, yüreğime değiyordu birbirimizin gözyaşları...
Arınmaktan korkuyorduk biz. Temizlenip birbirimize ait olmaktan, inanmaktan kaçıyorduk. Yalanın yelesi savruluyordu ellerimizin arasında, rüzgar estikçe kokuyorduk, kokluyorduk...
Çok güzel kokuyordu yalan...
Sen çok güzel kokuyordun sevgili...
Seni saklı tutmak var ezelden beri. Yüreğimi sıkı sıkı örmek var. Açarı olmayan kilitler vurmak var kapılarıma. Gönül pencerelerini çivilemek var. Dipsiz kuyularda aksini aramak, dağa çıkıp haykırışlarının yankısında çıldırmak var. Bulutlarla oyun oynayarak, resmini aramak var gökyüzünde. Yanı başına güneşin gülen yüzüyle beni resmetmek var. Sonra da, doyasıya izlemek.
Gül demetine benzeyen yüzünü ezberlemek var dimağımda. Gülüşünle hayatı aydınlatmak, sıkıca kapatıp her yeri seni sadece kendime saklamak var. Gözlerden uzak, sadece bana yakın olmak, aslında bir olmak var. Aynı tende, aynı gözde, aynı nefeste can bulmak, aynı yerde yitip gitmek var. Aynı dalda, tek bir meyvenin içindeki çekirdek olmak. Tek bir nota, tek bir ses, şarkıdaki unutulmayan tını, bazen imbat, bazen de alize olmak var. Yosun kokularını getirmek var, çöl sıcağında kumlar gibi fırtınayla savrulmak var. Yanmak var serde.
Girdap gibidir aşkın sokakları. Aklımızın almadığı her şeyle yüz yüze geliriz ansızın ve durmadan dibe çeker bizi. Yolunu kaybeden her aşığın yaptığı gibi, saçmalıklardan örülü bir perde çekeriz pencereye. Acıyı neden severiz? Neden sevdiğimizden kaçarız? Nafile olduğunu bile bile tırmalarız hayatın yüzünü.
Hırçındır aşkın elleri. Tırnaklarını geçirerek tutunur aşığın yüreğine. Haşince vurur, kırar, yaralar, kanatır. Sevileni elleriyle boğar bazen, çünkü kıskançlık kemirir iliklerini. Bencilce ister, bencilce sever. Şizofreninin en haris sanrılarını yaşar yalnızlık gelince yanına.
Alışamaz…
Hani insanı alır götürür
Hani sıyrılırsın dünyadan
Hani unutursun kendini
Mekanlar bulut
Zamansa sonsuzluk olur
Öylece susup baktın gözlerime, içime işlediğini bile bile. Sırtlanıp geldiğin gülümsemelerinle, oturdun karşıma. Bir senden, bir benden anlatmaya başladık. Aslında hep ben anlatıyordum beni, sen sadece izliyordun. Suskunluğunun yaydığı huzurla daha da çoğalıyordu söyleyeceklerim. Her şeyi bil istiyordum. Korkaklığımı, saklandığım duvarları, etrafımı çevrelediğim camdan parmaklıklarımı, her şeyi…
Kırgınlıklarımdan öteye bir hayatım yokmuş gibi geliyordu anlattıkça. Her anı savaşlarla geçmiş bir yaşam bırakmıştım geride. Dile gelenlerin ardında bir de, acısı ancak yaşandığında anlaşılabilecek olanları barındırıyordu yumruğum kadar yer kaplayan kalbim. Senin de korunaksızdı yüreğin benim gibi, ya da ben öyle hissediyordum. Ellerini uzattığında, hesapsızca tutacak eller umuyordum/duk.
Gözlerim seninle güzelleşti, ellerim küçüldü, utanıp kızarmayı hatırladım. Heyecandan titredi yüreğim. Uzun zamandır kanatlanmayan bir kırlangıçtım ben, uçmayı unutmaya an kala. Kuytuya sakladığım yuvamdan çıkıp güneşe baktım. Gözlerinde kaybolmaya hazır değilmişim, utandım. Kaçırdım gözlerimi senden, çocukça. Hatta, saklanmak istedim. Beni kovalayıp, sonunda bulacak olmanın sevinci için…
Suskunluklarımın ardından gelecek çığlıklarıma hazırlık yapıyorum bu gece. Her sayfasını çevirişimde defterin, öfkeyle aşk karışıyor biraz daha yüreğimde. Ruhuma takılan kelepçelerin izleri kanıyor. Sarsam olmuyor, sarmasam ölüyorum. Damla damla yere akan kanımda yüzün çiziliyor toprağa. Karanlığa son kez imzanı atıyorum.
Kayıp zamanlarımı aramaya çıkıyorum gecenin zifirinde. Elimde katran karası bir mendil, gecenin içinde parlayan yıldızları siliyorum. Karanlığı anlatmamı istediklerinde, sadece susuyorum. Sessizliğimde pek çok cümlenin gezindiğini görmelerini bekliyorum belki. Boşa çektiğim küreklerin, hayali bir denizi dövüşüne benziyor bu bekleyişler. Her biri diğerini kovalarken, ruhum yorgunluğunu atabilmek için ayrı bir savaş veriyor sana karşı.
Daha önce yazılmış satırları hatırlıyorum sık sık. Tutuklu kaldığım iki dizeyi yuvarlıyorum sessizce. Dudaklarımın seni her söyleyişinde, ağzına biber sürülmüş bir çocuğun acısını, yüreğim duymaya başlıyor.
Gecenin bağrında dans eden rakkase oldu düşler ve rüzgâr yaprakları okşuyor narin elleriyle. Gün batımının göğsünden kopan bir kızıllıkta sacları salınan kadının. Ellerini izliyorum öylece oturup.
Seyyaha donuyor ruhum arzda. Bir yıldızların kanatlarında soluklanır bu can, bir alev alev olmuş bir çift gözde. Ask düşmüş yeryüzüne bu gece.
Kaçaklar sokaklarda sevda çalmanın çabasında, kimsesizlikleri icin...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!