Gürültü…
Her yanı saran tek örtü
Pencerelerden sızan
Kapılardan içeri dalan
Kaosun çığlıklarının zamanıymış
Gönlümün sahiline vurdun…
Bir gece vaktiydi,
Gelişinin çıngıraklarını duyduğumda.
Kulaklarımı doldurdu sesin.
Dalga dalga gelen sendin.
Elele dolaştık gecenin sisinde,
Dev bir kampananın dişleri arasında sanki göğüs kafesim. Nefes almaya kalksam, içerime batıyor yokluğun ve ben her seferinde ölüme kavuşmak için dualara bırakıyorum kendimi.
Sözlerin geliyor aklıma!
Beni sana doğru iten sesin geliyor kulağıma. Sonra, uzaktan gelen bir esintiyle koklamaya başlıyorum havaya yayılan bahar çiçeklerinin izlerini.
Aylardan Aralık, sen yoksun!
Bense, eksiğim öksüz bir çocuk gibi…
Çok olmadı senden gideli.
Böyle bir yağmurlu geceydi yine.
Gözyaşlarımızın karıştığı
Bir sokak kaldı hatıramda.
İlk kez ağladığını görmüştüm,
İlk kez ve benim için…
Gel sevgilim katıksızlığınla
Gel sevdiceğim yalnızlığınla
Sadece gel, fukaraca gel
Sadece yüreğini alıp eline, öyle gel
Ruhuma senden başlayan bana uzanan bir zincir takmalıyım bu gece
Sevda prangalarının esiri olmalıyım
Kimi zaman yokluk çeker bu gönül
Kimi zaman dolar taşar
Duygular düğüm olur
Gelir dilin ucuna
Ansızın eser bir yalnızlık rüzgarı
Savrulur ıssız yürekler
Yanıldım
Bir kez daha yenildim
Eylül döktü tüm yapraklarımı
Umutlarımı kurumaya terk etti
İçimden bir kuş uçtu gecenin mavisine
Ruhuma çok ağır geldiğin gecelerim var benim bu günlerde. Özlemleri, şüpheleri beslediğim, içimi kemiren bir zan’ın düştüğü geceler. Kefemde biriken sorularım, bunlara bu güne kadar kendimin verdiği havada asılı kalan cevaplarım var. Geceden daha kara kuşlar, dolanıyor göz bebeklerimde. Senin yüzünü düşlüyorum, siliniveriyor. Sesin, yüzün, kokun, sen, silineceksiniz hatırımdan diye korkuyorum. Ben seni sevdim seveli, bekleyerek yaşıyorum. Yorgunluğuma bakmadan beni bu sevdanın içine çekip alışına kızıyorum bazen. Kızıyorum, bağırıyorum kendi kendime. Kavgalarımı sana duyurmadan bitiriyorum. Yollarda da sensiz yürüyorum.
Yerine koyuyorum kendimi, boğuluyorum. Seni kendi yerime koymaya çalışıyorum, seni koparamıyorum oradan. Nasıl bir kuvvet bu, nasıl bir kader? Keşke! “Keşke gelsen” diyorum. Keşkeler başlayınca, biliyorum ki ardından pişmanlıklar gelir. Ben sana gelemediğim için, elinden tutamadığım için yüreğim acımaya başlıyor. Akıyor gözlerim yanaklarımdan sana doğru. Damla damla dalıyorum sana…
Ücra bir köşede
Saklanıyor
Gönlümden
Kanatlanan kuşlar.
Zaman gün batımı,
Günlerden Çarşamba,
Benim ülkem, hayallerin ve katillerin ülkesi. Uzun kuleli şatoların, göz kamaştıran sarayların, ışıltısıyla her yeri parlatan göllerin olduğu bir ülke değil, hayallerin, dört yanda uçuştuğu bir ülke. Süpürgesine binmiş uzun burunlu cadıların, hayalleri avladığı gökyüzünün sahibi.
Hayallerimizin katilleriyle kucak kucağa yaşadığımız anlara sahibiz sadece. Düşünürüm önce hayalimi, gülümser gözlerim. Sonra avucuma koyar, gökyüzüne salarım onu. Biri uçar, bir başkası konar düşüncelerime. Bitmez hayallerim… Onların gökyüzündeki danslarına hayranlıkla şahit olurum ve başkaların hayalleriyle buluşmalarına. Sonra… Sonra bir cadı gelir uzaklardan, karanlığı peşine takıp. Elinde ondan daha korkutucu asası, vurur hayallerin yüreklerine. Önce biri düşer yeryüzüne, sonra biri daha…
Birden çoğalır hayal katilleri. Hem gökte, hem de yerde gezinmeye başlarlar. Olur da, bir hayal bile olsa ölmemişse yerde, bir kez daha nişan alırlar yüreğine. Can çekişir hayallerim. Öldürüleceklerini bile bile salıveririm onları gökyüzüne. Belki, bir tanesi kurtulur. Belki, bir tanesi O’nu bulur…




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!