Kışın bağrına düşmüş bir geceydi payımıza düşen. Bizden arda kalan boş bir kümeydi sevgili. Ne sen vardın içinde ne de ben. Anılarımız sersefil oldu üç-beş serserinin dilinde.
Hani o sahildeki bankta otururken bizi imrenerek seyredenler var ya, geçende yine gördüm onları. Seni soruyordu bakışları bana.
“Yok! ” dedim.
“Gitti! ”
Hüznü takınıp giden çocuklar gibi başlarını önlerine düşürüp, gittiler. Ben yine aynı yerdeyim, aynı bankta, hatta aynı köşedeyim sevgili. Kucağımda ise, son bakışından kopardığım hatıran.
Gittin sevgili!
Gidiyorum ve sen kolların göğsünde dolanmış izliyorsun adımlarımı. Rüzgar kokumdan geride kalan izleri katıyor kendine. Sana tek bir soluğa yetecek kadar bile bırakmıyor benden.
Göğsümdeki çatlaklardan sızıyorsun. Yüreğim akıyor terkettiğim şehrin çiçeklerine. Kanla katran bulaşıyor ellerime, yüzüme.
Derlerdi; "Aşk, kan gibidir. İçidir insanın, yaşam verir."
Gün bittikçe, ben kayboluyorum
Güneşin saatlik hükmü kadar sanki ömrüm
Sessizliğim sarıyor alemi
Kimse konuşmuyor benimle
Issızlıkla suçlanıyor hayat
Tüm hiçliklerle süsleniyor yatağım
Nefesin soğuk
Üşüyorum
Ölümü andıran
Bir senfoni kulaklarımda
Dudaklarımdaysa
Senin tadın
Yalancı gönüllerde seni aradım sevgilim.
Aşktan bir haber gelir belki diye.
Sevdam içimde ateş dediğim,
Tüm dünya seni bilsin diye.
Yalnızlaşıyor/sun/uz
Tüm yorgunluklarımı alıp sırtıma, terk etmek isterdim eskiden, bu şehirlerin hepsini teker teker. “Soluklanmak için, uzakların en sonuna gitmek lazım” derdim. Gidip gitmediğimi hatırlamıyorum ama insan nasıl yalnızlaşıyor onu biliyorum.
Saatlerce sürecek keyifli sohbetler terk ediyor önce insanı. Sonra, sessizliği sevmeye başlıyorsunuz. Kalabalıklardan kaçıyorsunuz. Yürek kapatıyor kapısını, ardından dudaklar kımıldamıyor, ardından kulaklar duymazlıktan geliyor, en sonda da gözler seçmeye başlıyor göreceklerini.
Bilinmezliklerle yaşamayı seviyordum belki. Sürekli gözlerimde soru işaretleriyle bakıyordum bana bakan diğer gözlere. “ Acaba sen misin? ” der gibiydi hep sessiz sözcüklerim. Sessiz cevaplarımı alıyordum her seferinde.
“ Evet, benim. Aradığın yürek, özlediğin ruh, aslında senden eksilen ve sen olan her şey benim.”
Sen miydin?
Özlediğim, bilmeden beklediğim, sinemi iki dağ arasına sıkıştıran sen miydin?
Bilemezdim…
Her şey bu kadar kolay olsaydı eğer, canımın her yandığında sallar kılıcımı koparırdım katilimin ellerini. Olmadı... Şimdi saklanıyorum karanlık köşelerde. Sessizce şarkılarımı söylüyorum. Katran karası geceler, güneşi boyarken akşam üzerlerinde, ben daha bir ağlamaklı karşılıyorum geceleri.
Şimdi ben, yine köşemde saklandım ve seni izliyorum umarsız. Sen!
Git desem?
“Akşamlardan düştü gözlerin. Geceleri izlediğim yıldızlar artık saklanmıyor saçlarında. Sevdayı içtiğim dudaklara başkaları dokundu parmaklarıyla. Gözlerinden başkaları için gözyaşları aktı ve sen benden sonra başka aşkların bitişine ağladın.” dedi adam.
Aylardır belki de yıllardır ağlamıyordu kadın oysa. Zamanın hesabını tutmuyordu çünkü O’ndan sonra her şeyi öylesine yaşıyordu.
Bu hayata yabancı gözlerle baktı kadın adama. Söylenecek pek çok şey, birden bire dipsiz bir karanlıkta kalmıştı. El yordamıyla bulamıyordu söyleyeceklerini. Aklına, kalbine sordu. Kırılmışlıkları geldi aklına.
Yalan söylemeyi öğretsin bana birisi.
Ağlamam o vakit belki
Masalların karşı ormanda
Yaşanmadığını bilince.
Şöyle gözbebeğine kilitleyip bakışlarımı
Kandırmayı öğretsin birisi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!