Yalan sevdaya inat giderim
Sahteliklerin tümünü
Ezerim çıplak ayaklarımla
Ve seni tutarım tüm gücümle
Çekerim yalnızlık kuytusundan
Can olurum,
Yağmurla sakladım gözyaşlarımı,
Islandım, yüreğimin acısıyla birlikte.
Öyle bir acı var içimde,
Ölümden beter, bıçak gibi yüreğime yerleşen.
Bulutlara değiyor gözlerim bu gece
Yıldızlarla sohbet ediyorum
Anlattıkça, geceye açılıyorum
Benden kelimeler takıyorum saçlarına
Gözlerim kamaşıyor bir an
Kaçırıyorum bakışlarımı
Umutsuz yaşanmaz
Dostsuz yaşanmaz
Sevgisiz yaşanmaz
Bir martı kanadında
Ya da bir güvencin gagasında
Belki bir mısır tanesinde umut
Su olamadı, akamadı birimizin yüreği diğerine. Dünya sığdı da bir ufacık bir damlaya, biz sığamadık. Yıllanmadık, yalanlandık. Acıydı özümüz, çekirdeklerimizden yeşermiyordu küçük fidanlar. Hani, beni salıverdiğin mandalina bahçesi var ya sevgili...
Kurudu!
Kurudu aşk, çok gözyaşı vardı ama denizi yoktu. Denizi varken de, yosundan bulaşan yeşili...
Ufacık olmalı
Şiir dediğin
Küçük bir çocuğun
Avucuna sığmalı
Bazen
Güneş olmalı
Taze olan kokun muydu yoksa vedalaşmanın acısı mıydı hiç bilemeyeceğim sanırım. Bazen kendime ulaşmakta bile güçlük çektiğim düşünülünce, bu ikilem doğal geliyor sevgili.
Aklıma gülüşünle ısındığım soğuk günler geliyor. Bir kışı daha ardımda bırakıyorum ama hala seninle başa çıkamıyorum. Güçsüz bir kadın olmak, üzerimde durmuyor. Birkaç beden büyük bir elbise giymişim gibi görünüyor olmalıyım diye düşünüyorum insanların garip bakışlarını gördükçe.
Bazen bana bakanların yakasına yapışıp iki elimle, “sen de kaybettin mi, özledin mi?” diye sormak istiyorum avaz avaz, ya da “sevmediğin için tuzun kuru olabilir mi?” deyip dönüp arkamı gitmek istiyorum.
Köşeme çekilip, ağlarken kimse dokunmasın istiyorum bu aralar. “Yazsam” diyorum, yazdıkça boşalttığım kâğıtlar seninle dolsa…
Olması gerekenlerle, olanların doğruluğunu karıştırdık sanırım bu güne dek. Keskin cümlelerin peşinde savrulduğumuzdan bu yana, hikâyelerimize yalanlar karıştı. Yalanın karıştığı yerde, doğruların ömrünü kestik kör testerelerle. Biz olmaktan çıkıp, ben ve sen olduk ve belki de arada gezinen başka nefesler oldu. Artmadığımız gibi azalmadık da yalandan yana. Dağıldık, toz duman olduk.
Sevgiyi dilimleyip her öğünde başka bir tat gibi koyduk sofraya. Renkleri birbirine karışmış çiçeklerle dolu birer vazo vardı gözlerimizde. Yalandı o çiçekler ve alacalı renkleri. Yalandı her şey, sen gibi. Küstükçe her şeye, kendimle barışmaktan da uzaklaştım o kadar. Çırpındım, tutunamadım, yalnızdım…
Ağlarken gözyaşlarımı sileceğim yen yoktu. Çıplaktı sanki ruhum. Sensizlik çıplaklıktı belki ya da hiç olmayan bir giysiye sığmaya çalışmıştım onca anıda. Küçüktün bana veremediğin hayatla. Tırnaklarımın arasına girmiş toz taneciklerinden öteye geçememiştin sen. Ben anladığımda çok geçti. Düşmüştüm sana çoktan.
Kaybolmalıyım, beni yaşamaya terk ettiğimde kendimi.
Seni yaşamaktan vazgeçişime öfkemi beslemeliyim.
Ne benim uzanan elim havada kalmalı,
Ne de ben senin gözlerine bakarak yalvarmalıyım.
Bir el bıraktım giderken sende
Bir de
Ardımdan ağlayan bir çift göz
Ucu yanık resimler de
Cabası…




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!