Dağı omuzlayan mağrur adam,
Aştın mı içindeki derin açmazı?
Nefsine aldanmış şaşkın adam,
Buldun mu şaşırtmaz tek Şaşmaz’ı?
O, asırları aşıp da gelen yegâne;
O, sırları açıp da çözen yegâne;
O, sıratta bekleyen vefalı yegâne…
Nasıl kurtulsun ki O’na olan bîgâne?
Ebedî kurtuluş reçetesi var, anlayana kutsal kitabın;
Canı, ruhu sarıyor her bir harfteki hitabın.
Ne güzel bir miras: baba duası Lokman’ın;
Kudreti sonsuz, gökleri direksiz yaratanın.
Hey yıkılmaz koca oğlan, be hey!
Bir zamanlar dinmez boraydın.
Engin denizlerde çılgın dalgaydın,
Devrilmez dağ gibi sen Yamtardın.
Şanın nam salmıştı tüm cihana,
İlk LADESE ölümle tutuştum doğduğumda
Ne vakit biter, bilmem bu çetin müsabaka
O unutmaz; ben de unutmadım, hep AKLIMDA
Bir bir söndü lambalar, karardı etrafım zahiren;
Kalpte yaşanansa bir bas-u badel mevt'ü esasen.
Her söz yarım, onsuz dillerde; konuşmalar mahşere kaldı.
Sevgi gönül evinde, ta derinlerde; kavuşmalar mahşere kaldı.
Kara kesişlerin uğrağına uğrayan şaşkın filozof;
Mânâ yoksa; varlık, yok ’a dökünen boş iskelet-içi kof.
Bir elma ağacı vardı, kurumuş gitmiş;
Büyükler gidince bahçelerin neşesi solmuş.
Viran ellerde; sahipsiz, çocuklar çok değişmiş;
Tanınmıyor memleketim...
Köşe başlarında saygın çınarlar yok şimdi;
Değişiyor çevrem, güneş her doğup battıkça.
İhtiyarlamışsın anladım, mezar taşlarına baktıkça.
Büyük göç var; ahbapların çoğu o tarafta.
Haykıran bir ses mezar taşından: “Kurtuluş bu tarafta!”
..................................................... “Kurtuluş bu tarafta!”




-
Fatih İlhan
Tüm YorumlarGüzel