Değişiyor çevrem, güneş her doğup battıkça.
İhtiyarlamışsın anladım, mezar taşlarına baktıkça.
Büyük göç var; ahbapların çoğu o tarafta.
Haykıran bir ses mezar taşından: “Kurtuluş bu tarafta!”
... “Kurtuluş bu tarafta!”
Beynimi zonklatıyor tarifsiz sorular;
Ölümüm; nerede, ne zaman, nasıl?...
Bir garip bulmaca ki, çözümsüz sorular;
Ölümüm; nerede, ne zaman, nasıl?...
Hiçbir şey tesadüf değil; her şen yerli yerinde,
İmdat eyler; görünmez eller, görünenin ötesinde.
Yâr dan da öte yâr var; gönderen ‘O’, sen yeter ki iste
Gelir, gelir… heceleme tek tek ismi; ‘--ZIR’ sız ‘HI’ de
Ruh, mana yüklü bedeni taşıyan asil iskelet;
Beden, mevsimlik kılavuz; ölüme mahkûm ceset.
İlk kahverengi gözlerine vuruldum,
Gülüyordu şehlâ bakışlı ve masum.
Yürümen vakur, edepliydi ve yavaştan;
Gönlümü fethettin tâ ilk baştan.
Satılık şiir bulunmaz bu tezgahta; boşa ısmarlama, nefsim.
Her Yunus’un Tabduk ’u farklıdır amma; otağı yakan çırağı tekdir, nefsim.
Kabiliyetler sende, aş sınırlarını aş, aş aşabildiğince;
Kaybolmazsın; her yer, nereye varsan, baştan hemen önce




-
Fatih İlhan
Tüm YorumlarGüzel