Vakit bir dalgadır düşer sineme
Acım yıkılan dağların unufak hali
Bağrım anafor suların küçük çocuğu
Sensizlik sökük bir çorap gibi dikilemeyen
Sensizlik meyveli ağaçların çürümesi
Gel güneşi yoklayalım.
Yıldızların şavkında parlayalım.
Sevelim sevilelim; gülelim gülüşelim.
Yüreğimize bahar getirelim.
Gövdesini delelim acının.
Kaç türkünün sesiyim ben.
Kaç yokuşu aştım da geldim.
Sahte yaşamları sildim de geldim.
Kalbimde filizlenen çiçeklerimsin.
Dağılan bir köyün hatırasıdır yüzümde yüzün.
Kanatları kırılan kuşun uçmaya çalışmasıdır ruhumda ruhun.
Kamıştan koparılan neyiyim memleketimin.
Zamanı deliye döndüren duygularım vardır.
Hüznümün mekanısın bilemezsin.
Ağlarını yırtarım düşüncelerimin.
Göremem kendimi, göremem gözlerini.
Ben rüyaların içindeyim rüyalar benim içimde.
Benliğin çöküşünü izleyebilmek kor tanesi gözlerde. Üşüyen sevdalara yelken açarken geceler, düşlerimin gevreyen dudaklarında, acıları içerek yarım bir şarkının melodisinde, acı bir çığlık olarak boşaldım hayata. Sözlerimin yankısında siyah bir sitemdir gece. Korku tahterevallisinde sallasın düşler, ağlasın gülüşler. Eski bir masalın sonunda kalleşliğin göğsünü çepeçevre sökmek tırnaklarımla. Söylenmez sözlerin arifesinde, benlik prangalarının ruhuma saplanışını görebilmek gecelerde. Yorgunluk şarkılarında yine hiç bitmeyecek eski bir matem havasını kalbimden gelen sesle söyleyebilmek. Söylesene ey! Acıların anlatamadığı kurşun yüklü gövdem, hangi düş kırıntısında ölümün soğuk halini yüzüme maskelettin. Acı gövdemden başlayıp bedenimi makaslarken hangi acı söz düşmedi ki dilimden. Ruhumun kırılgan köklerinde hangi kış boranını içimde taşıdım da bir kuşun gölgesinde paralayıp geceleri yalnızlığı içime atmadım ki… Acıların istilasıyla yüzümü maskeletmek düşlerde, kim bilir hangi acılanın beti benzi sararmış halini içinde taşır. Konuşsana kalbime atılmış pranga, senin verdiğin acı, düşlerimin bir toz parçası kadar büyük mü? Yine dünyayı siyah renklere boyatıyorum, her şey ürpertili bir hale bürünüyor. Kalpsizler kalp oyununu oynamaya başladıklarında birdenbire korkunç bir ruh haliyle, katılaşmış bedenimle dönüyorum hayata. Artık herkes karanlığı yüzlerine takmış da mutluluk nağmelerini söylerken; acılarımı omuzları yükleyip de karanlık, acı bir bestenin gölgesinde yürüyorum hayata. Ah! Bu şarkıların gözü kör olsun. Annem seccadesine düşlerini koyuyor an be an. Sus! Kimseler duymasın ama itiraf ediyorum ben yanmışım galiba. Akşam olunca içime, gözlerime, kalbime, ruhuma kısacası bütün bedenime sinen yalnızlığın matem havası.Öyle bir hale girdim ki yalnızlığıma yalnızlık sinmiş. Kalbime sinen bu çetrefil duyguları içimden atabilmek için neleri feda etmezdim ki… Örneğin; her şeyin üstüme çökmesi, kalbimin yırtılırcasına sessiz bir nağmenin içinde bedenimi un ufak etmesi, yok oluşu her nefesimde içime çekişim… Kalbimde bir boşluk nasıl da kaybolmuşum. Bir müzisyenin ezgili bir biçimde bir besteyi çalarkenki ruh halinin içime sinişini gözyaşlarımda saklıyorum. Yırtılırcasına acılara gömülmek, of! Tükeniyorum. Hoşça kal gökyüzü adım adım ölümün içimde tırpanlaşıp bedenimi biçtiğini hissediyorum hoşça kal.
Yalnızlığın puslu yüzü: Fatih ATAŞÇİ
Şiir olup düşmüşsün kalbime.
Geleceğimde buğulu karanlıklar var.
Bir plakın kırılması halindeyim
Gözlerimin ışıltısı kör kuyulardan gelir.
Bilemem ağlarını yırtarım hatıraların.
Şiir şiirsin bu kalemin yazdığı ne?
Sırlarla doğdum, sırlarla öleceğim.
Yapraklar gibiyim, solmayı bilirim.
Sırlarımın içnde binlerce nasır.
Nasırlarla fışkırır hayatlar.
Hayatımın közünde azgın bir hır.
Sığınak gölgeler…
Kırılan gençlik…
Üşüyen amansın hayaller…
Vurgun yiyen yürek…
Çalkalanır dalgalarla.
Taşar hislerimize.
Tutunduğun dalları kıracağım kuş
Özgürlüğü anla diye
Ruhumda bir mağara var
Kalbimin kırıklarına dadanan yalnızlığım
Can içinde cansın yürek yüreksin.
Renklerime sinen sevgimsin benim.
Duygusuzum sensiz ballar balımsın.
İçime işleyen özümsün benim.
Baharım, yazımsın sevdiğim benim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!