güneş her doğduğunda bebekler de doğacaktı güneşi doğuran doğa oldu öyleyse doğa kadın olmalıydı kadın evrenseldir duygularım her kabardığında gözlerim ağlayacaktı duygularımı kabartan şey aşk oldu öyleyse aşk kadın olmalıydı kadın evrenseldir deniz her yükseldiğinde dünya ıslanacaktı dünyanın altını değiştiren varlık anne oldu öyleyse anne kadın olmalıydı kadın evrenseldir
yazdığı mektubun tamamı gerçeğe benzetilmeye çalışılan resmin tükenmek üzere olan solmuş boyası gibiydi boya tuvale tutunmak için her türlü yalakalığı yapıyordu ressamına fırçanın ucunda ressamın bile çıkartamadığı siyah bir leke vardı ressam fırçayı eline her aldığında siyah lekeyi de almış oluyordu sanatına avuçları nasırlıydı çünkü o sırtında taşıyordu dünyayı baykuşlar bile ürküyordu bu anlamsız karanlıktan nasıl bir kadındı ki erkeklerin gözlerini kör etmişti inanmışlardı bu yalana
yine geldik işe
beş dakika sonra vardiya değişimi olacak
hava kararacak
bahçedeki kurbağalar susacak
ama olsun
üzülme
kesildiğinde ağladığını gördüm derisi yüzüldüğünde üşümekten titrediğini belki aşık olamayacaktı bir daha ama kalbi hala sıcaktı biraz daha zorlayabilseydi kendisini eğer neredeyse ayakları koşacaktı etrafındaki kalabalığı tam ortasından yaracaktı şimdi bir gözü uykuda diğeri rüya görüyor boynu büküldüğünde çok kan aktığını gördüm boynuzu kesildiğinde öfkeden bilendiğini belki bir daha burnundan solumayacaktı ama kalbi hala sıcaktı biraz daha zorlayabilseydi kendisini eğer bakışları içimi yakacaktı etrafındaki kalabalığı tam ortasından yaracaktı şimdi bir gözü uykuda diğeri rüya görüyor yere düştüğünde dizlerinin üzerine yıkıldığını gördüm sesi kesildiğinde ölümle alay eder gibi sonsuzluğa dil çıkardığını belki konuşamayacaktı bir daha ama sanki yanıma oturup iki lafın belini kıracaktı eğer biraz daha zorlayabilseydi kendisini bana çok şey soracaktı etrafındaki kalabalığı tam ortasından yaracaktı şimdi bir gözü uykuda diğeri rüya görüyor
ey rüzgar çağıran martılar kanatları gökyüzünde uyuyan geceler nerede ya o kanatlarınızla tuttuğunuz balık şimdi hangi nehirde yüzüyor çıplak bedeniniz hiç ağlamadan gülebilir misiniz ki siz birbirlerine çarpmadan göç edebilir mi ki rüzgarlar ya o pembe bulutların siyah gölgelerinde sevişmeleriniz kara leke şimdi hangi kuşun kanatlarına süründü ya o bacasından duman çıkan tiryaki binalar şimdi hangi tepenin yükseltisinde kendisini uçuruma salıyor intihar etmemiş miydi yoksa o çılgın bakışların kuş sesi değil miydi duyduklarım timsah yavrusu muydu her gün ellerimle beslediğim kertenkeleler koynumdaki kimliksiz evrensel kadının kuyruğu kopan aç bir aslan gibi kükremeleri bu gördüklerim yoksa bir rüya mı soframdaki bir dilim bayat ekmeğimi çalan ey güvercin ben onu sana vermek için ayırmıştım zaten ey yalan yanlış dil döken muhabbet kuşum meğer ben sana konuşmayı değil kafeste yaşamayı öğretmişim
kardan adamın avuçlarında kar kokulu kardelenler
kardan adam eriyince yere düşermiş
az ilerde bir ırmak
erimiş bir kardan adam akıyor
bir gece yarısı uykumdan uyandırılmaktan korkuyorum
ekmek almaya giderken vurulmaktan
utanmaktan yüzüm kızarıyor memleketimden
ben o aydınlıkta gözleri görmeyen baykuşlardan değilim
insan oğluyum ben
insan oğlu
bir gün kaybolacağımı biliyordum
gölgeme sarılıp uyuya kalacağımı
bulutlara darılıp sırılsıklam ıslanacağımı
yıldızlara tutunup sonsuzluğa kayacağımı
bir gün mahfolacağımı biliyordum
bu gördüğüm benim gölgem olamaz
yeni kopartılmış bir çiçeğin solgunluğu seni mutlu edecekse eğer
beni terket
ve sevindir
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Eren hayırlı uğurlu ve bol okurlu olsun kitabınız